Menekşeli mektup. İsmi bile sıcacık değilmi, insan okuyunca yüzünde tebessüm oluşuyor değil mi? Hele kapak tasarım, kitaba çekiyor insanın ruhunu hadi diyor, gel benim dünyama râm ol.
Mektuplaşmak benim en değer verdiğim iletişim aracı. Ne mesaj ne arama, ben mektuptan aldığım tadı ve lezzeti bunların hiç birinden alamıyorum. Mektupta koku var, ruhundan taşan hislerin kaleme yansıması var, en önemlisi gözlerinin nuru var. Hala mektup yazmak mı? Diyenler olabilir. Evet hala mektup yazmak. Ne kadar ince
Gelelim kitabın içeriğine. Üç güzel hikayeyi barındırıyor eser. Menekşeli mektuptaki el değmemiş sevginin, aşkın en saf, en temiz ve en masum hali ile başlıyorsunuz yolculuğa, postacının hazin ama aşkı yaşatan evliliği ile menekşe kokulu mektup götürdüğü evin hanımına dıyduğu sevgi, saygı belkide kaçan eşinin yerine koyduğu platonik aşkı ile karşılaşıyorsunuz. Bir minibüs ile hacca yolculuk yapan, dönüş yolunda yolda kalan, ona yardım eden yurdum insanlarının birbirine olan karşılıksız merhameti ve muhabbeti ile mola veriyorsunuz. Daha sonra da Sarıkamış harekatına katılan iki askerden birinin ölüme yenik düşerek, diğerinin ise sibiryada kaybolarak verdiği hayat mücadelesiyle yolculuğu bitiriyorsunuz.
.
.
Okuyucu ile konuşmasını seviyorum Kutlu'nun, bazen de kendi kendine konuşmasını. Bende konuşuyorum çünkü, inanılmaz bişey, konuşmanın sessizliğine kendinizi kaptırmanız. Velhasıl kelam, Kutlu okuyun nefes alın diyorum ?