Sümer'de yeraltındaki ölülerin ruhlan için yiyecek ve kurbanlar sunulmazsa, onlar yeryüzüne çıkarak insanlara rahatsızlık veriyorlar. Ölenlerin arkasından çok fazla ağlayıp sızlanmak onları sıkıyor. İslamiyette de ölüler için yapılan dualar, kurbanlar bu inanışın bir devamı. Bizde de, "Çok ağlayıp ölünün ruhunu rahatsız etmeyin," sözü vardır.
Din kardeşlerinin cenazesinin ardından gitmelidir. Peygamber (s.a.v.) buyurur: "Cenazenin ardından gidene bir kırat, defnedilinceye kadar bekleyene iki kırat sevap yazılır ki, her kırat defalarca Uhud dağından büyüktür. Cenazeyi teşyi etmenin edebleri şunlardır: Susmalı, konuşmamalı, gülmemeli, taziye vermeli ve kendi ölümünü düşünmelidir. Ameş (r.a.) diyor ki: Cenazenin ardından gittiğimiz zaman, öyle üzülürdük ki, dışardan gelen kimse kime taziye vereceğini bilmezdi. Çünkü hepimiz birbirimizden üzgündük. Peygamberimiz buyurdu ki: “Ölünün arkasından üç şey gider: Ehli, malı ve amelleri. Ehli ve malı geri döner, amelleri ise onunla beraber kalır."
Bu haftaki konumuz gıybetti aslında böyle bakılınca çok basit bir kelime gibi durabilir ama malesef çok dehşet verici bir konuydu günlük hayatta ne kadar çok yapiyormuşuz giybeti diye düşündüm hocalarım anlatirken şakalaşmak adına yapılan bir Muhabbet bile malesef giybetten sayılıyormuş bir insanı sevmeye biliriz yada ondan hoşlanmaya biliriz bu demek olmuyor onun arkasindan konuşmak onu cekistirmek onun kusurlarını ortaya sermek hiç hoş değil yani düşünün Allah muhafaza bir ölünun ettini yemis gibi oluyoruz buna dikkat edelim olurya bir ortamda bulunduğumuz zaman ister istemez başkalarını konuşmak gibi bir huyumuz vardır ama biz konuşmasak dahi kulak vermekde giybet etmek demektir "Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyor susmak hikmettir ama bunu yapan çok azdır " Rabbim bizleri çok susanlardan eylesin çok istifadeli bir konu oldu benim için
Anlattıklarımızla mı tanınırız ? Çevremizdekilerin gördüğü kadarıyla mı tanınırız ? Peki insanlarla ilişkilerimize nasıl yansır ? Bir ölünün ardından konuşmak işinize geliyor di mi uyanıklar ? Bir gazeteci bey , yıllar önce ölen bir yazarı araştırmak ve bilgi toplamak için yazarın yakın çevresinden dört farklı kişiyle ( Bunlardan birisi de
Alberto Manguel ’dir.)görüşür. Monolog şeklinde ilerleyen kitabın sonuna doğru , bir insanı, olayı farklı kişilerden farklı yorumlamanın ne kadar birbirinden bağımsız olduğuna şahitlik ediliyor. İşin içine çıkarlar da girince ölünün arkasından konuşmak çok rahat oluyormuş . Aynı zamanda Arjantin in siyasi tarihine tanıklık ediliyor. ( Ben 12 Eylül süreciyle benzerlikler kurdum.) Tabiri caizse şiddetle tavsiye ediyorum :))
Kitabın özeti sayılabilecek olan alıntısı :
Daha ileri gideyim: Bizzat Bevilacqua bile, bu çeşitli yaşam öykülerinden hangisinin kendi gerçek hikayesi olduğunu söyle yebilir miydi, bilmiyorum. Bize benzeyen onca ayna görüntüsü nün içinden hangisinin bizi tam olarak yansıttığını, hangisinin ihanet ettiğini nereden bileceğiz? Dünyada kapladığımız küçük mü küçük noktadan bakarak hatalı imgelemler olmaksızın ken di kendimizi nasıl gözlemleyebiliriz? Arzudan hakikati nasıl ayırt edebiliriz?
Ve
#241534123
Bizim güzel kalpli eski şairlerin üzerine ruhani ilhamları vardır mezarlıkların!.. gerçekten de öyledir. Bir ölünün arkasından ağır ağır yürüyen insan, ne kadar vakarlı ve derin düşüncelidir. Yol devam ederken bütün hırs ve tamahlardan çırılçıplak soyunur.
Ölen ister namuslu biri, ister çıkarcının teki, ister yaşarken varlığıyla herkesi bezdirmiş bir ukala olsun, sözler değişmez. En büyük sahtekarlığımızdır: ölünün arkasından iyi konuşulur. İyilik, cesetler arasında eşit olarak dağıtılır.
İşte Tevfik Fikret Bey, devrinin edebî şâhikası, Servet-i Fünûn'un herkes tarafından hürmetle takdir edilen otoritesi iken Tarih-i Kadîm ile mânen intihar etmiştir. Âkif'in
Şimdi Allâh'a söver, sonra biraz bol para ver
Hiç utanmaz, protestanlara zangoçluk eder
beyti ile verdiği kahhar cevap, Fikret'in hiç düşünmeden, sıkılmadan koskoca târihî bir milletin ve bütün İslâm âleminin vicdânına âdeta kudurmuşça saldırması sebebiyledir. Bu saldırış, herkes gibi Âkif'in de imânını zedelediği için böyle acı bir cevap vermiştir. Bu ağır cevap Fikret'in iliklerine işlemiş, onu hasta etmişti. Bu teessürle ikinci küfriyâtı bir hakaret-i mezbûhâneden ibaretti. Gittikçe hidâyetten uzaklaşıp dalâlete saplandı. Tevfik Fikret, Mehmed Tevfik Bey'i gömdü. 'Sabah Ezanı'na kulaklarını tıkadı. 'Sancak-ı Şerîf' Huzurundan geri döndü. Millete bir karakter ve fazîlet numûnesi olmak yolunda iken, milletin acı ve hazîn nefretini kazandı. Cenâzesi on beş kişi ile gömüldü. Biz, ölünün arkasından konuşamayız, işi Âdil-i Mutlak olan Cenâb-ı Hakk'a havale ederiz.