… hasta, ‘var olmamak’ için büyük bir arzu duyduğunu itiraf edebilir, ama paradoks biçimde ölüm de olanaksız gözükür, bu da ölümsüzlük fikirlerine yol açar. İşte bu da ümitsizliğin en koyusunu yaratır, ölmek istemek ama bir hiçlik durumunda sonsuza dek yaşamaya mahkum olmak.
Kierkegaard yeniden ele almayı bir paradoks olarak tanımlar, "Yinelemenin diyalektiği kolaydır, çünkü tekrarlanan olmuştur -aksi durumda tekrarlanamazdı- ama tam da onun olmuş olduğu olgusu yinelemeyi yeni bir şeye dönüştürür." Bu nedenle tekrarlanmış uyarlamalar eşzamanlı olarak aynı, ama yine de baş­ka bir şey olanın deneyimini sunar
Reklam
Haklı olan kişi en güçlü olandır. Bu durumda bir paradoks söz konusu, en korkak olanlar aynı zamanda en cesurlar çünkü fikirlerini herkese empoze edebiliyorlar.
"Hepimiz farklı şeyler isteyebiliriz. Bunun nesi kötü?" "Bilmem, siz söyleyin, nesi kötü?" "Her şeyi kötü. Çünkü herkes hayal kurar da yalnızca pek az kişi hayallerini gerçekleştirebilirse, hepimiz korkağız demektir." "Ya o pek az kişi haklıysa?" "Haklı olan kişi en güçlü olandır. Bu durumda bir paradoks söz konusu, en korkak olanlar aynı zamanda en cesurlar, çünkü fikirlerini herkese empoze edebiliyorlar."
Daha şimdiden çok fazla şarap içmiştim. Yanımdan ayırmadığım kitaptan bir bölüm okumasını X'ten istiyordum ve o da yüksek sesle okudu (tanıdığım hiç kimse ondan daha acımasız bir yalınlıkla, ondan daha tutkulu bir yücelikle okumaz). Çok sarhoştum, bölümü tam olarak hatırlamıyorum. O da benim kadar içmişti. içki içmiş insanların yaptığı böyle bir okumanın kışkırtıcı bir paradoks olduğunu düşünmek hata olur. (...) Bizi birleştiren şeyin, ikimizin de yıkıcı güçler karşısında açık, _cazibe nedeniyle_ savunmasız, ama cüretkar insanlar gibi değil, korkak bir saflığın asla terk etmediği çocuklar gibi savunmasız oluşumuz olduğunu sanıyorum.
Haklı olan kişi en güçlü olandır. Bu durumda bir paradoks söz konusu, en korkak olanlar aynı zamanda en cesurlar, çünkü fikirlerini herkese empoze edebiliyorlar.
Reklam
Ama aklın duyguya baskın çıktığı bütün yüksek zekaların payına düşen inançsızlık, aşağı varlıklarda kesinlikle yıkıcı olur. İmandan, inançtan yoksun sıradan insan hayvan durumuna indirgenmiş bulur kendini; ama imanlı, inançlı bir üstün insan da alçalır. Her üstün insanın hem ahlaki hem de entelektüel düzlemde kendini kurban gördüğü bu korkunç paradoks buradan kaynaklanır: çünkü bu inançsızlığı hissetmemek, aşağı olmaktır; tıpkı başkalarına inançsızlık vaaz etmek gibi. Aşağı insan inançsız olamaz, çünkü inanç içgüdüsel varlıkların organik bir halidir. Bu nedenle inançsızlık, bu kadar az elverişli bir zemine düşerse, ya tersinden bir fanatizme ya teorisiz bir materyalizme, ya da saf aptallığa yöneltir.
İyi aile yoktur. Ya da, paradoks şu ki iyi aile, "İyi aile yoktur" düsturuyla hareket edebilen aile olabilir ancak. En iyi anne baba bile çocuğuna zarar verir. Anne-babanın çocuğa verdiği zararı örtbas edebilmek için anne-babalık kurumsallaştırılmış ve kutsallaştırılmıştır... Oysa iyi anne-baba olmak, anne-babanın çocuğa bir şekilde zarar vermesinin kaçınılmaz olduğu baştan kabul edilmedikçe imkânsız.
Sayfa 10 - İthaki YayınlarıKitabı okuyor
Âdem
Kendi gücüne ne de kolay anıtlar dikiyor şeytan! Ne de çabuk zafer türküleri çağırıyor ruhumuzun o ağustos böceği! Tanrı'nın kendisine verdiği ödevden haberli mi değil? Kaderin bir gongu , bir alarmı, bir kamçısı olduğunu unutuyormu? Yoksa kendi özünden duyduğu utanç onu saklamayı mı istiyor? Şeytanda utanç mı? Ne paradoks. Bir aşağılık duygusu. Ve en doğrusu, insan önünde bir aşağılık duygusu. Yaradılışında yüreğine konan kıskançlık beneği. Ruh gecesinin silinmez izi.
Yani satrançta kendi kendine karşı oynamak istemek, kendi gölgesinin üstünden atlamak gibi bir paradoks demektir.
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.