Hiçbir şey kıpırdamıyordu. Pıtırtı sesleri yoktu. Bu beni rahatlatmadı; aklıma belki on, belki yüz ucuz korku filminden bir replik geldi: Bu hiç hoşuma gitmedi. Burası çok sessiz. Makul ol, sessiz olması iyi, dedim kendi kendime ama o taş çukura bakarken bu fikir o kadar da işe yaramıyordu.
İnsandan Kaçan oyunundan Alceste'in bir repliğini seçmiştim. O replik hâlâ aklımda:
"Dünya üzerinde sapa bir yer arıyorum, yeter ki tüm insanlardan kaçmak isteğime, yaşamaya ant içtiğim çölde bana yardım etmeye, vakit geçirmeden arkamdan gelmeye..."*
"Hiç senlik bir kitap değil ki, niye okudun?"
"Bu akşamki film de hiç benlik değildi Zeynep ama geldim. Bir insanı seviyorsan onun neyi merak ettiğini merak edersin. Onun izlediklerini izlemek istersin, okuduğu satırları okumak istersin, onu üzen ya da güldüren ne varsa bilmek istersin, onunla her şeyi paylaşmak istersin. Hayatı paylaşmak istersin. O istemese bile... Hani demin gözlerinin içi parlayarak söylediğin replik gibi, hayatının geri kalanını biriyle geçirmek istediğini fark ettiğinde, hayatının geri kalanının bir an önce başlamasını istersin."
Gray ertesi sabah, “Tekne su alıyor,” dedi. Bu sinema filminden bir replik gibiydi. Bu üç sözcük, olaylar iyice karıştığında söyleniyordu. Ama biz burada olayları bizzat yaşıyorduk. Böyle bir senaryo bana kâbus gibi geliyordu. Bizim kendi kâbusumuz.
"Başroldeki, uzun konuşmalarından birinde şaşırsa bile dert etmez, bir sonraki repliğinde toparlar durumu. Ama figüranın tek şansı vardır, beş altı saniye sürecek bir replik. O yüzden bil ki ben her oyunun sonunda sadece figüranları alkışlarım. Asıl zoru onlar başarmıştır çünkü."
Yutkundum. "Figüranın repliğini söylemesi zordur," derdi Özlem, "saatlerce konuşmadan durur sahnede, ustalarının tiratlarını dinlerken kendi sesini bile unutmuştur. Kısacık bir cümle söyleyecektir. Başrolün hayranlık yaratan oyununa devam etmesini sağlayacak küçük bir cümle. O cümleyi yanlış söyler, doğru düzgün bir tonlama yapamaz, yılların aktörlerini kızdıracak bir zamanlamayla açarsa ağzını ikinci bir şansı yoktur. Başroldeki, uzun konuşmalarından birinde şaşırsa bile dert etmez, bir sonraki repliğinde toparlar durumu. Ama figüranın tek şansı vardır, beş-altı saniye sürecek bir replik. O yüzden bil ki ben her oyunun sonunda sadece figüranları alkışlarım. Asıl zoru onlar başarmıştır çünkü."
"Hayat kimseyi kayırmaz." dedi Larkyra.
"Açıkla."
"Güzel olabilirsin. Zengin, fakir, genç olabilirsin, büyüyle kutsanmış olabilirsin ya da olmayabilirsin, erdemli veya günahkar olabilirsin. Ölüm nasıl herkese geliyorsa yaşam lütfu da hepimize verilmiştir."
"Peki bu ne anlama geliyor? "
"Hayat verilmesini kimse bir başkasından daha çok hak etmez."
"Korkunç insanlara kıyasla cömertler bile mi?"
"Onlar bile. Biz farklı düşünebiliriz ama hayat bunu umursamaz, bu yüzden değişmez. Bir kahraman sefalet, kötü biri de servet içinde ölebilir."
"Peki, hayatın özgürce verilen bir enerji olduğunu düşünüyorsan insanları sadece açgözlülük edip günah işlemekten, onlara verilen lûtufları kötüye kullanmaktan alıkoyan nedir? "
"Ruhlarımız."
"Ruhlarımız."
"Evet, hayat tek yöne ilerler. İleriye doğru. Hayatın rotasını belirleyen rüzgarlar, ruhlarımızdır. Hayat herkese verilmiş olabilir ama nasıl yaşamak istediğimize sadece ruhlarımız karar verir."
Sayfa 47 - Larkyra ve Dolion Bassette. Metnin sadece konuşmalarını aldım.Kitabı okudu