“Onların dediklerini tekrarlarsam benim çalışmamın bir değeri kalmaz; eğer onlara karşı çıkarsam, ki içimde sürekli böyle bir eğilim var, ardımdan gelecek başkaları da bana karşı çıkacak demektir. Alimlerin yazılarından yarına ne kalacak? Sadece kendilerinden öncekiler hakkında söyledikleri kötü şeyler. Ötekilerin kuramlarında çürüttükleri ne varsa hatırlanacak, ama kendi tasarladıkları da kaçınılmaz bir şekilde onların ardından gelecekler tarafından yok edilecek, gülünç duruma düşürülecek. İlmin kanunu budur; şiirde ise böyle bir kanun yoktur, kendinden önce gelmiş hiçbir şeyi yadsımaz ve ardından gelenler tarafından da yadsınmaz, huzur içinde aşar geçer yüzyılları. Bunun için rubai yazıyorum.”
Kader defterimi yeniden yazabilseydim
Kendime gönlümce bir başka hayat seçerdim;
Bütün dertleri siler atardım dünyamızdan
Sevinçten göklere uçardı düşüncelerim.
Hayyam ki her bahsi açar sâgarden
Bahsetmedi cennette akan Kevser'den
Gül sevdi şarab içti gülüp eğlendi
Zevk aldı tıraşide rübailerden
Yahya Kemal, Hayyam'dan çevirilerine «Türkçe Söyleyiş» adını vermişti. Çevirideki üstün başarısının sırrını rübai tarzında dile getirmiştir:
Hayyam'ı alıp tercüme et derlerse
Öğrenmek için talib isen bir derse
Derdim ki rübaisini nazmetmelisin
Hayyam onu türkide nasıl söylerse
Bir şeyh dedi bir fahişeye: Sarhoşsun sen.
Her lahza birinin tuzağına düşersin sen.
Dedi: Ey şeyh, ne dersen, oyum ben.
Acaba göründüğün gibi misin sen?