Ah o güzellikleri yok eden dinler
İnsanlığın çocukluk çağına
Zulmün kılıcını sokan cinler
Tanrı adına halkları kullaştıran
Ve kralları tanrılaştıran kinler
Yeryüzünü sınır sınır
Gökyüzünü yıldız yıldız böldüler
Her kralın tamılaşma töreninde
Bölük bölük insan yediler
İki nehrin arasında
Ay'ı karartıp güneşi söndürdüler
Ve bir sabah Babil'in asma bahçesinde
Tanrıça Ninsun'u karanlığa gömdüler
İki nehrin arasında tüm nehirlere
Ayrı ayrı bir din verdiler
Kadının insana derin bir keder, dipsiz bir umutsuzlukla bakan gözleri her türlü sevinci bastırdığı için mi, bütün damarları dışarıya vurmuş ama kanı çekilmişçesine, her zaman buz gibi soğuk elleri bu yaz sıcağında bile içini ürperttiğinden mi, göğsünü kaplayan irili,ufaklı çiller yıllar yılı sandık diplerinden çıkarılmamış çeyizlerin yararsız eskimişliklerini anımsattıklarından mı,bilinmez, daha ilk günden beri, yaşamın hazza dönüşmüş geçiciliği yerine, ölümün ürpertisini duyuyordu bu sarılışta, boynundaki buzdan kollar bir daha hiç çözülmeyecek,burada, bu kolların arasında sonsuza dek ağır ağır, göze göze çürüyecekmiş gibi bir duyguya kapılıyordu. Böylece bunca yıllık canlı,sıcak,devingen yaşamını sürdürmek varken, her sabah erkenden kasabadaki küçük eve gelerek sabırsızlıkla beklemeye başlıyor,kadının soğuk kollarını çözüp gitmesinden sonra da, ölümün eşiğinden dönmüş gibi, ne yapacağını, ne düşüneceğini bilemeden, öylece uzanıp kalıyordu. Düşünebildiği tek şey, bundan böyle bu kadından başka hiçbir kadına el sürmek istemediği, bunun da artık bir geriye doğru sayma noktasına geldiğini gösterdiğiydi. Kısacası,gerçekten acıklı bir durumdaydı.
Okunuşu:
Allahümme sahhan sahhan sahhan vahhan bahhan. Hâ mim lâ yunsarûn ve cealnâ min beyni eydihim sedden ve min halfihim sedden fe ağşeynahüm fehüm lâ yübsırûn. Kâf hâ yâ ayn sâd. Hâ mîm ayn sin gâf lâ yusaddeûne anhâ ve lâ yünzefûn. Ya rabbü ya rabbü ya rabbü ve lâ havle velâ guvvete illâ billâhil aliyyil azim.
Anlamı:
Bismillahirrahmanirrahim.
Allahım! Sahhan sahhan sahhan vahhan bahhan hâ mîm. Yardım olunmazlar. "Biz onların önlerine bir set çekip gözlerini perdelik, artık göremezler. Kaf ha ya ayn sad. Ha mim ayn sin gaf. Ondan başları ağrımaz, sarhoş da olmazlar. Ey Rab! Ey Rab! Ey Rab! Güç ve kuvvet ancak büyük olan Allah iledir.
Fazileti:
Bu duayı sabah ve akşam üçer defa okuyana, Allah'ın izniyle hiçbir şey zarar vermez. (Fuyuzât-ı Rabbâniyye)
Çembercik kuşu pencerede sabah duası
Bir bağbozumu şarkısı saçların yastıkta
Öyle bir sonsuzluk ki ömrün ömrümde
Sende duruyor dünyanın bütün zamanları
Çoğu başladığım kitapların temelini güzel alıntılar oluşturuyor. Kendime dair birşey bulduğum alıntılar o kitabı okumamı daha çok sağlıyor. Bu kitapta açıkçası çok derinden etkilendiğim alıntılar pek olmadı ama düşündürdü.. sabah uyanıp elime alıp okuduğum bu kitap, bu sabah bitince olayın saçmalığı, imkansızlığı, bu kadar uçuk bir hayal gücü gerçek olabilir mi dedim. Bir insan sadece bir kez mi aşık olur? İlk aşk bu kadar derin mi olur? Birden duygusal bir boşluk yarattı içimde. Romantik kitap severlerin çok beğeneceğinden eminim ama benim için fazla gerçek dışı.. iyi okumalar.
Bu arada yaptığım inceleme (ki inceleme mi sanmam) sadece benim kitap hakkındaki taze görüşlerimin kayıtlı kalmasını istediğimden yaptığım bir paylaşım..
Yıkıldı ''devr-i sabık'' eski ümûr kalmadı
Bir oturan kalkmıyor, gel sen buyur kalmadı
*
Herkes refaha erdi alarak hakkı huzur
Karaborsaya bindi bize huzur kalmadı
*
Sıkıyı görüp oldu muhalifler muvafık
Muhalifler içinde benden muzur kalmadı
Nisan ayında bir sabah ağaçların dallarında tomurcuklar biter ve sararmış çimin üzerinde yeşil izler belirir. Nergisler ortaya çıkar, beyaz ve mavi anemonlar da. Sonra, sıcak hava tepelerdeki ağaçlarla oynaşır. Güneşli bayırlarda tomurcuklar patlar, orada burada vişne ağaçlarına çiçekler düşer. Ve eğer on altı yaşındaysanız tüm bu olanlar sizi etkiler, size bir iz bırakır, çünkü bu farkına vardığınız ilk ilkbahardır, tüm duyularınızla bunun ilkbahar olduğunu bilirsiniz, ve de sonuncusudur, çünkü sonradan göreceğiniz tüm ilkbaharlar buna kıyasla daha solgun görünecektir. Hele ki aşıksanız, işte o zaman... iş sadece tutunmaya bakar. Bütün mutluluğa tutunmak, bütün güzelliğe, her şeyin içinde barındırdığı tüm geleceğe tutunmak.
#okudumbitti
10/10
Sayfa sayısı:285
Kang Yi-eul Gizli Bahçe
Dünyaca ünlü Kore dramasi olan secret garden'la geldim.Okumasi oldukça keyifliydi bu tarz romantik komedi sevenlere tavsiye ederim.Dizisini sevdiyseniz bu kitabınida çok seveceksiniz.
"Tanrı kesinlikle kadın olmalı.Bu yüzden beni yarattı."
"Parasız tipsiz bir erkeği afftetsem bile yumruğu yavaş bir erkek affetmem."
🪻Anlamsız güneşli bir gün,kalbime doğru yol alan birisi var.Bir şansım olsun istiyorum ,hayatıma anlam katan güzel bir kadın,sen buralara yanlışlıkla gelmiş olmalısın...
🪻Alice Harikalar Diyarında sendromu .Bu bir akıl hastalığı .Bir dürbünün yanlış tarafından bakıyormuşum gibi, bir peri masalında yasiyormus gibi ...İlginç ve acı veren bir sendrom.Bu sendroma yakalandığıma eminim .Yoksa neden , bu sıradan kızla yaşadığım her an masal gibi geliyor?
.
.
.
Düşünseniz ya ruhlariniz yer değiştiriyor ne yapardınız? Önceden fark edemedikleri ancak ruhları yer değiştirdikten sonra farkettikleri durum.Bir sabah uyaniyorlar kendi vücutları kendilerinin değil.Macera asıl burada başlıyor.Vucutlarini geri almak için girdikleri şekiller aşk kokan bir hikaye sizi bekliyor .
Gizli BahçeKang Yi-eul · Olimpos Yayınları · 2016606 okunma
Ertesi sabah erkenden Belediye Başkanı, Belediye Meclisi üyeleriyle birlikte aşağıdaki alanda dolaşıyordu. Sütunun önünden geçerken başını kaldırıp yontuya baktı, "Vay, Mutlu Prens'e ne olmuş böyle?" dedi. Her zaman Belediye Başkanı'nın söylediklerine uygun söz söyleyen meclis üyesi de, "Sahi, ne kılığa girmiş?" diye haykırdı; ikisi de, bakmak için yontunun altlığına çıktılar. Başkan, "Kılıcının yakutu düşmüş, gözleri gitmiş, artık altınlığı da kalmamış; dilenciden biraz iyi durumda..." dedi. Üyeler de, "Ya, dilenciden biraz iyi durumda" dediler.
Başkan, "İşte ayaklarının dibinde de bir kuş ölüsü!" diye sürdürdü konuşmasını, "Doğrusu kuşların burada ölmesine izin verilemeyeceği konusunda bir buyruk çıkarmalıyız." Belediye yazmanı bu düşünceyi hemen yazdı. Bunun üzerine Mutlu Prens'in yontusunu yıktılar. Üniversitede sanat profesörü, "Artık güzel olmadığına göre, yararlı da değildir," dedi. Sonra yontuyu fırında erittiler. Başkan, madenle ne yapmak gerektiğine bir karar vermek üzere meclisi topladı; "Elbette başka bir yontu yaptırmalıyız," dedi, "Bu da ancak benim kendi yontum olabilir." Meclis üyelerinin her biri, "Benim yontum, benim yontum!" diye kavgaya tutuştu. Son işittiğim zaman hâlâ kavga ediyorlardı.
Yaşlı bir bey, sabah erken evinden çıkmış, yolda ilerlerken bir bisikletlinin ona çarpmasıyla yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış. Sokaktan geçenler hemen yaşlı beyi en yakın sağlık ocağına ulaştırmışlar.
Hemşireler, yaşlı adamın yarasına pansuman yapmışlar, ama kırık çıkık var mı diye röntgen çekilmek için hastaneye göndereceklerini söylemişler. Yaşlı bey huzursuzlanmış, "acelesi olduğunu, röntgen istemediğini " söylemiş.
Hemşireler merakla acelesinin sebebini sormuşlar. Adamcağız da "Karım huzurevinde kalıyor. Her sabah onunla kahvaltı yapmaya gidiyorum. Geç kalmak istemem" demiş.
"Karınızın siz gecikince sizi merak edeceğini düşünüyorsunuz herhalde?" demiş hemşireler.
Adam üzgün bir ifadeyle, "Ne yazık ki benim karım alzheimer hastası ve benim kim olduğumu bile bilmiyor!" demiş.
Hemşireler hayretle, "Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor, neden onunla her sabah kahvaltı yapmak için koşturuyorsunuz?" diye sormuşlar.
Adam buruk bir sesle, "Ama ben onun kim olduğunu biliyorum!" demiş.