10.54, bembeyaz oda , topuklu ayakkabı sesi ve zor zamanlar
Beyaz, ipek gibi yağdı kar Bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde.. Arkadaşlarımı düşündüm, sevgili şeyleri Sanki her şey bizimle var ve bizimle olacak Şarkılar çaldı odalarda Bütün insanları sevmek gerektiğini düşündüm Düşmanlarımız dışında Düşmanlarımız çünkü Sevgiyi yok ettikleri için Düşmanımız oldular.. Beyaz ipek gibi
Farkında Olmalı İnsan...
Kendisinin, hayatın, olayların, gidişatın farkında olmalı. Farkı fark etmeli, fark ettiğini de fark ettirmemeli bazen… Bir damlacık sudan nasıl yaratıldığını fark etmeli. Anne karnına sığarken dünyaya neden sığmadığını Ve en sonunda bir metre karelik yere nasıl sığmak zorunda kalacağını fark etmeli. Şu çok geniş görünen dünyanın, ahirete nispetle anne karnı gibi olduğunu fark etmeli. Henüz bebekken ‘Dünya benim!’ dercesine avuçlarının sımsıkı kapalı olduğunu, Ölürken de aynı avuçların ‘Her şeyi bırakıp gidiyorum işte!’ dercesine apaçık kaldığını fark etmeli. Ve kefenin cebinin bulunmadığını fark etmeli. Baskın yeteneğini fark etmeli sonra. Azrail'in her an sürpriz yapabileceğini, nasıl yaşarsa öyle öleceğini fark etmeli insan ve ölmeden evvel ölebilmeli. Hayvanların yolda kaldırımda çöplükte ama kendisinin güzel hazırlanmış mükellef bir sofrada yemek yediğini fark etmeli. Eşref-İ mahlukat (Yaratılmışların en güzeli) olduğunu fark etmeli. Ve ona göre yaşamalı. Gülün hemen dibindeki dikeni, dikenin hemen yanı başındaki gülü fark etmeli. Evinde 4 kedi 2 köpek beslediği halde çocuk sahibi olmaktan korkmanın mantıksızlığını fark etmeli. Eşine ‘Seni çok seviyorum!’ demenin mutluluk yolundaki müthiş gücünü fark etmeli. Dolabında asılı 25 gömleğinin sadece üçünü giydiğini, ama arka sokaktaki komşusunun o beğenilmeyen gömleklere muhtaç olduğunu fark etmeli. Zenginliğin ve bereketin, sofradayken önünde biriken ekmek kırıntılarını yemekte gizlendiğini fark etmeli. FARK ETMELİ. Ömür dediğin üç gündür, dün geldi geçti yarın meçhuldür, o halde ömür dediğin bir hündür, o da bugündür.
Can Yücel
Can Yücel
Reklam
Kim anlamış ki sen anlayacaksın Sen aşıksın bi’ kere o değil ki Aşk var ya bu namussuz aşk Gülün dikeni var diye üzülmekten ziyade Bir diken, çiçek açmış diye sevinmeye benzer İlk bakışta değil, son bakıştadır aşk Yani ayrılırken sana nasıl bakıyorsa O kadar sevmiştir seni İşte bu kadar Eskiden gülümsemek kolaydı şimdi ölüm gibi Bir zamanlar
Ahmet Kaya
Nazlıcan ... Biz üç kişiydik, Bedirhan, Nazlıcan ve ben Üç ağız, üç yürek, üç yeminli fişek Adımız bela diye yazılmıştı dağlara taşlara Boynumuzda ağır vebal, koynumuzda çapraz tüfek El tetikte kulak kirişte ve sırtımız toprağa emanet Baldıran acısıyla ovarak üşüyen ellerimizi Yıldız yorgan altında birbirimize sarılırdık Deniz çok uzaktaydı ve
Geceye bir şarkı bırakın...
Kurşuni Renkler
Bir sabah saçlarımı okşayıp da rüzgar İzlerini sürüp de gidecek beyaz beyaz Ve güneş aynaya baktığımda çizgilerden Yeni bir yüz gösterecek üzülerek biraz Yok olmaz erken daha Biraz geç kalın ne olur Hiç hazır değilim henüz Ne olur baharlarımı bırakın bir süre daha Tanıdık değil bana güz Yok olmaz dur Dur gidemezsin Gözlerimin rengi dur Bulutlara dönemezsin Yok alamazsın Beni deli zaman Ömrüme o kurşuni renkleri süremezsin O gün başka renkte ağaracak biliyorum Ve zorla değil ya o rengi hiç sevmiyorum Ne olur sanki biraz daha zaman verseniz Yıllar öfkenizi hiç mi hiç anlamıyorum
Sezen Aksu
Sezen Aksu
Reklam
1,000 öğeden 911 ile 920 arasındakiler gösteriliyor.