Peyami Safa'nın kitabın son sözünde yazdığı gibi:
“Hiç kimse, bir şimşek aydınlığı gördükçe Pervin’in niçin haykırdığını, niçin saçını başını yolduğunu, kendini yerlere attığını niçin kafasını taşlara vurduğunu, niçin tepindiğini anlamıyor, çünkü bu anda hastanın gözleri önüne gelen manzarayı bilmiyor, bu onlar için edebi bir meçhuldür, bunu yalnız biz, bu haileyi en yakından, bu haileyi içinden seyredenler, bunu yalnız biz (yani bu romanı okuyanlar) biliyoruz.” ~
Peyami Safa'nın ustalığını bir kez daha anlamış oldum. ~
Raif Efendi’nin sayfalarca süren hüzünlü öyküsü… Spoiler vermek istemem ama sonu o kadar şaşırtıcı ki belli bir süre insanı alıp götürüyor. Her zaman kolay olanı benimsemeye meyilliyiz sanırım; bu suskun biri, bu mutsuz vs. Kürk Mantolu Madonna ise bu meyili karanlığın ortasındaki şimşek aydınlığı gibi görünür kılıyor. Pek çok zaman bahaneler vardır, çeşitli nedenler vardır ama gerçek sevgi mücadele eder. Raif, Maria’yı delice severken iki kez kaybetmiş bir adam. Gerçekleri öğrenip kendini yorumsuz bir hayata bırakacak kadar çok sevmiş bir adam hem. Yalnız kalmamayı ve sevgiyi sonuna kadar hak eden bir adam. Ve bu adam sayfalar arasında sizi bekliyor; okunmayı değil yaşarken sahip olmadığı anlaşılmayı bekliyor.
“Hiç kimse bir Şimşek aydınlığı gördükçe Pervin’in niçin haykırdığını, niçin saçını başını yolduğunu, kendini yerlere attığını, niçin kafasını taşlara vurduğunu, niçin tepindiğini, anlamıyor, çünkü bu anda hastanın gözleri önüne gelen manzarayı bilmiyor, bu onlar için ebedi meçhuldür, bunu yalnız biz yani bu kitabı okuyanlar, bu hileyi en
Yazarın aile ve sadakat kavramlarını vurguladığı, yaşadığı dönemin bu kavramlarla ilgili anlayışını gözler önüne serdiği sürüleyici bir roman: Şimşek. Üslubu, teşbihleri, tasvir ve tahlillerden bahsetmeye bile gerek yok. Çünkü eser bir Peyami Safa eseri.
Ruhsal tahliller, çevre tasvirleri ve olayların anlatımı muhteşem. Özellikle psikolojik tahlilleri okuyucuyu derinden etkiliyor. Karakter tasvirleri, insan duygularını ve karakterlerin olaylar karşısındaki tutumlarını en ince ayrıntılarına kadar doğru bir şekilde ortaya koyması çok etkileyiciydi. Eminim birçok okuyucu Zweig kitaplarındaki hazzı almıştır. Zweig’ın Korku romanının uzun versiyonu diyebilirim. Nasıl orada korku hissi kitabın ana teması ise şimşekte de şüphe ve korku işlenmiş.
Yasak aşk etrafında şekillenen bir roman. Yazar bu romanında yanlış batılılaşma, insan psikolojisinin ruhi bunalımlarını ve çatışmalarını güzel bir şekilde dile getirmiş.
Ahlak anlayışı olmayan Sacid, sadakat ve ihtiras ikilemi yaşayan Pervin ve değer yargıları olan, ama irade yoksunu Müfid'in ürkütücü bir malikanede geçen esrarengiz hayatları anlatılıyor. Kitapta Ali karakteriyle de Peyami Safa'nın fikir ve dersleri yer alıyor.
Okuduğum süre boyunca kitabın isminin şüphe olmasının daha uygun olduğunu düşünsem de son 40 sayfasına geldiğimde Şimşek kavramı öyle bir yer alıyor ki akıllara zarar.:) Yaşattığı gerilim ve heyecan polisiye romanlara taş çıkartır. Tüylerim diken diken oldu öyle bir son tahmin etmemiştim, edemezdim de.
Okunması gereken bir kitap, özellikle psikolojiyle ilgilenenler tarafından. Finali beni çok etkiledi, tavsiye ederim.
Zaman Kırıntıları
Biz, zaman kırıntıları,
zaman sinekleri,
tozlu camlarında günlerin sessiz kanat çırpanlar
ve lüzumsuz görenler artık
bu aydınlıkta kendi gölgelerini!
sanki siyah, simsiyah taşlar içinde
"Biz, zaman kırıntıları,
Zaman sinekleri,
Tozlu camlarında günlerin sessiz kanat çırpanlar
Ve lüzumsuz görenler artık
Bu aydınlıkta kendi gölgelerini!
Sanki siyah, simsiyah taşlar içinde
Siyah, simsiyah kovuklarda yaşadık biz,
Sanki hiç görmedik birbirimizi,
Sanki hiç tanışmadık!
Dünya bize öyle kapattı kendisini...
Neye yarar
Biz, zaman kırıntıları,
Zaman sinekleri,
Tozlu camlarında günlerin sessiz kanat çırpanlar
Ve lüzumsuz görenler artık
Bu aydınlıkta kendi gölgelerini!
Sanki siyah, simsiyah taşlar içinde
Ben zamanı gördüm,
İçimde ve dışımda sessiz çalışıyordu,
Bir mezar böyle kazılırdı ancak,
Yıldırımsız ve baltasız,
Bir orman böyle devrilirdi!
Ben zamanı gördüm,
Kaç bakışta bozdu hayalimi,
Ve kaç düşüncede!
Ben zamanı gördüm,
Şimşek gibi bir ânın uçurumunda.
Kim tanır bizi şimden sonra,
Aydınlığı kıt gecemize
...
Yüzüyorum,
İpi kopmuş uçurtmalar gibi.
Biz uzak seyircisi bu aydınlık oyunun,
Birdenbire bulanlar içlerinde
Gülüncün sırrını,
Ne kadar benziyoruz şimdi,
Aynı tezgâhtan çıkmış testilere
ZAMAN KIRINTILARI
Biz, zaman kırıntıları,
Zaman sinekleri,
Tozlu camlarında günlerin sessiz kanat çırpanlar
Ve lüzumsuz görenler artık
Bu aydınlıkta kendi gölgelerini!
Ben zamanı gördüm,
Kaç bakışta bozdu hayalimi,
Ve kaç düşüncede!
Ben zamanı gördüm,
Şimşek gibi bir anın uçurumunda.
Kim tanır bizi şimden sonra,
Aydınlığı kıt gecemize
Misafir olanlardan başka..
Suretlerin karanlıktan sıyrıldığı anı görebilmek için şimşeğin parlamasını bekleyen bir adamın, karanlığa dönmeyecek bir aydınlığı teklif eden bir adama karşı koymaya çalışması, hakikati ancak şimşek ziyasında gören bir adamın hakikat yoksunluğundan başka neyle izah edilebilirdi ki?