Yıllar sonra bile kendi kendime şaşarım, nasıl dayanabildim, nasıl kendimi kapıp koyvermedim diye... İşte bütün bu yıkıntılar, insanı artık hiçbir zaman yıkılmayacağı o son ve en sağlam yere ulaştırıyor.
Gençten biri, o günlerde çok yaygın olan komünistlere değgin o uydurma ve iğrenç şapka hikayesini anlattı. Hani Rusya'da herhangi bir koca evine gelince, elbise askısında bir yabancı erkek şapkası görürse, karısının bir erkek konuğu var diye düşünüp, onları tedirgin etmemek için çıkar gidermiş.
Hikayeyi dinleyenlerden kırçıl sakallı bir adam,
- Bana bak şimdi sen -dedi-,yani bu herifler birbirlerinin karılarıyle yatmak için mi bu kadar zora dayanıp hapislerde çürüyorlar? Hıh! Yahu, o işler bizde çok kolay... Ne diye o iş için kendilerini zora sokup yıllarca hapisleri göze alsınlar?
Umutla kurduğum ve mutluluk olduğuna inandığım şey yıkılıyor, parmaklarımın arasından parça parça dökülüyor da, ben onları tutamıyorum. Acılı bir küçük çocuk gibi duyguluyum.