İnsan ömrü yıldızların gölgesinde bir anlık ışıltıdır.
Mekân ve zaman konularının iç içe olduğunu daha önce söylemiştik. Dünyalar ve yıldızlar, insan misali, doğar, yaşar ve ölürler. Bir insanın ömrü on yıllarla ölçülür. Güneş’in ömrü yüz milyonlarca kez daha uzundur. Yıldızlara oranla tüm yaşamı bir güncük süren mayıs sineği gibiyiz. Mayıs sineğinin gözünde insanlar sağlam yapılı, cüsseli, yerinden oynatılmaz, ne iş yaptığı belli olmayan yaratıklarız. Bir yıldız açısından insan uzakça ve silikatla demir yapılı egzotik ve soğuk bir kürenin yüzeyinde bir varmış bir yokmuş örneği gelip geçen bir şelaledir.
Tanrının yalnızca küçücük ve adına dünya denilen bir gezegenle uğraştığını düşünmek gülünç olur.
Reklam
İnsan olmanın ne demek olduğunu her geçen gün daha az bileceğiz.
‘’ Ümitlerin kaderi, biri yok olduğunda diğerinin ortaya çıkmasıdır, işte bu yüzden bunca hayal kırıklığına rağmen dünyadan silinip gitmemişlerdir. ‘’
İnsanlar ebediyen kalıcı olmaya nasıl özlem duyarlar, bilirsin. Ama her geçen günle birlikte biraz ölürler. Onlarla karşılaştığında, bir bakarsın, geçen sefer gördüğün insan değil artık. Hatta her saat, kendi içlerinden bir parçayı öldürürler. Değişirler, inkâr ederler, çelişkilere düşerler; bunun adına da büyüme derler. Sonunda geriye hiçbir şey kalmaz. Tersine çevirmedikleri, ihanet etmedikleri hiçbir şeyleri kalmaz. Sanki aslında ortada bir kimlik yokmuş da, şekilsiz bir kitle halinde, parlayıp sönen sıfatlar varmış gibi. Bir an bile tutamadıkları kalıcılığı nasıl bekleyebiliyorlar?
Reklam
Gölgenin önemli bir kusuru vardır, zaman zaman kaybolur, bir ışık kaynağı olmadığında onunla karşılaşmak imkansızlaşır.
Oysaki dünyayı anlayamadılar ve ne yaparlarsa yapsınlar anlamayacaklar, çünkü yaşamlarındaki her şey geçici, eğreti ve çaresiz bir şekilde yok olup gidiyor, insanlar, tanrılar, her şey yok oluyor, hatta ben bile…
Dünyada ölümün gelemeyeceği bir tek yer vardır: -tabut
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.