DOSTOYEVSKİ
Yazarı: Henri Troyat; Cem Yayınevi; Biyografi; 1973 basımı; Türkçemize Çeviren: Leyla Gürsel; Kapak resmi: Güner Ener;
461 sayfa (10) (21.05.2010)
Yukarıda künyesini yazarak tanıttığım, uzun yılları geride bırakmış olan bu kitap 1973 yılında, Ahmet Sarı Matbaası'nda dizimi ve basımı yapılmış, 'Cem Yayınevi'nden çıkmış
Dinlediğiniz için teşekkürler
Sewanee geçirdiği bir kaza sonucu bir gözüyle birlikte oyunculuk kariyerine ve hayallerine de veda eder.
Hayatın onun için çizdiği yolda sahne önünden arka kısma geçer ve sesli kitap anlatıcısı olarak kariyerine devam eder.
İşi gereği Las Vegas,a kitap fuarına katılması gerekir. Fuar sonrası arkadaşı ile kızkıza bir gece geçirmek için dışarı çıkarlar ama arkadaşı aniden gelen bir haber sonucu ayrılmak zorunda kalır.
Sewanee tesadüfen karşılaştığı gizemli ve çekici bir adamla harika bir gece geçirir.
Vegas dönüşü hem iş hem ailevi sorunlarla boğuşan Sewanee yıllar evvel çalıştığı bir yazarın son kitabı için yeni bir teklif alır. Başlarda çok sıcak bakmasa da beraber çalışacağı kişiyi duyunca ilgisini çeker ve işi kabul eder. Sektörde fırtınalar estiren Brock mcnight ile birlikte seslendirme yapmaya başlarlar işler beklenenden daha keyifli ilerler. Başlarda işle ilgili başlayan yazışmalar zamanda özel hayatada kaymaya başlar. Sewanee bu durumdan etkilense de aklı Vegas’ta karşılaştığı gizemli yakışıklıdadır.
İkilinin karşılaşmaları ise bambaşka bir süprizle olur .
Kitabın genel konusunu ben epey sevdim. Sizi öyle şaşırtan bir aşk yada aksiyonu yok ama sıcak sakin bir havası var. Sewanee ve Brock’un mesajlaşma ksımlarını çok sevdim hatta kahkaha attığım yerler dahi oldu. Bir tık ailevi mevzuların bu kadar fazla olmasını sevemedim. Orjinal okuma imkanım olmadığı için kıyaslama yapamıyorum lakin çeviri ve emisyon kısmında bariz eksikler olduğu hissediliyordu ama bunlar kitabı sevmeme engel olmadı .
Tek başıma yürüdüğüm yollar mühürlü
Sesimin ulaştığı yerler sedasız
Ellerim sıcaklığı yakan bir alev topu
Kış ayında tomurcuk veren sakura ağacı
Mevsimine kırgın
Nasibime arşınladığım yol çizgileri
Şerit değiştiriyor gözlerine
Araladıgım gökyüzü nevbahar
Sesimi duyar olduğum mısralar
Sevdadan bir esinti arar
Kekremsi bakışlar özüne düşman
Vapurda 5-6 yaşlarında bir kız çocuğu annesine "Pişikojim bozulmuştu, deniş havaşı iyi geldi." deyince dudağımda beliren tebessümün hâlâ geçmemiş olması gibi bir gerçek var.
Öncelikle Roket Bilimkurgu Öykü Seçkisi'nin Plüton Yayın'dan ayrılmasından sonra bu boşluğu doldurmak için yeni bir öykü seçkisi hazırladılar. Bu öykü seçkinin konsepti Bilimkurgu-Fantazya olmasının yanı sıra Türkçe öykü seçkilerinin adlarında Türkçe değil ısrarla Grek ve Roma hatta Yabancı sözcüklerin seçilmesi furyasına dahil olan bu
Veda etmek. Aslında işin en zor yanı buydu: İnsan bir kez akıl hastanesine girdi mi, delilik dünyasında var olan özgürlüğe alışıyor, hatta ona bağımlı hale geliyordu. Sorumluluk altına girmek, ekmeğini kazanmak için çalışıp çabalamak, sıkıcı, rutin günlük işler yapmak zorunda değildiniz burada. Sabahtan akşama dek bir tek resme bakmak ya da bir kâğıdın üstüne saçma sapan çizgiler çizmekle oyalanabilirdiniz. Her şey hoşgörüyle karşılanıyordu, çünkü ne de olsa kişinin aklından zoru vardı. Kendisi de pek çok kez gözlemlemişti ki, çoğu hasta daha hastaneye girer girmez iyileşmeye başlıyordu, çünkü artık semptomlarını saklamak zorunda değillerdi, üstelik buradaki 'aile' havası nevroz ve psikozlarını kabullenmelerine yardımcı oluyordu.
Veda etmek. Aslında işin en zor yanı buydu: İnsan bir kez akıl hastanesine girdi mi, delilik dünyasında var olan özgürlüğe alışıyor, hatta ona bağımlı hale geliyordu. Sorumluluk altına girmek, ekmeğini kazanmak için çalışıp çabalamak, sıkıcı, rutin günlük işler yapmak zorunda değildiniz burada. Sabahtan akşama dek bir tek resme bakmak ya da bir kâğıdın üstüne saçma sapan çizgiler çizmekle oyalanabilirdiniz. Her şey hoşgörüyle karşılanıyordu, çünkü ne de olsa kişinin aklından zoru vardı. Kendisi de pek çok kez gözlemlemişti ki, çoğu hasta daha hastaneye girer girmez iyileşmeye başlıyordu, çünkü artık semptomlarını saklamak zorunda değillerdi, üstelik buradaki "aile" havası nevroz ve psikozlarını kabullenmelerine yardımcı oluyordu.