Bazan hiçbir şey yapmaz, sessizce otururduk. Bazan Tarık Bey, televizyondaki programdan hepimiz gibi sıkılır ve göz ucuyla gazetesini okurdu. Bazan yokuştan aşağı bir araba, kornasını çalarak gürültüyle iner, o zaman hepimiz susar, arabanın geçişine kulak kabartırdık. Bazan yağmur yağar, camlardaki tıpırtıyı dinlerdik. Bazan “Hava ne sıcak” derdik. Bazan Nesibe Hala küllükte bir sigarası olduğunu unutur,mutfakta bir tane daha yakardı. Bazan Füsun’un eline hiç kimseye fark ettirmeden onbeş-yirmi saniye bakar, ona daha da hayran olurdum…
Bazan Füsun öyle güzel esnerdi ki, bütün dünyayı unuttuğunu ve kendi ruhunun derinliklerinden daha huzurlu bir hayatı, tıpkı sıcak bir yaz günü kovayla su çeker gibi çektiğini düşünürdüm…
Bazan “Bir sigara içeyim, gideyim.” derdim. Bazan zamanı bütünüyle unutur, şimdinin içine yumuşacık bir yatağa yatar gibi yayılırdım. Bazan Firuzağa Camii’nden ezan sesi gelirdi. Bazan Füsun durup dururken sofradan kalkar, cumbanın yokuşa doğru bakan penceresinden, sanki derin bir özlemle birini bekliyormuş gibi uzun uzun bakar, bu benim kalbimi kırardı…
Bazan kar yağar, pencerenin kenarlarında, kaldırımlarda tutardı. Bazan havai fişekler atılır, hepimiz sofradan kalkar, görebildiğimiz kadar gökyüzündeki renkleri seyreder, daha sonra açık pencereden içeri giren barut kokusunu koklardık…
Bazan Füsun, ona yıllar önce getirdiğim bir broşu takardı… Bazan “Resmine bakalım mı Füsun?” derdim ben ve bazan bakardık ve o zaman Füsun’la yaptığı resme bakarken her zaman mutlu olduğumu anlardım. ”