Bir yazar ülkesindeki açlığı, susuzluğu, güvensizliği, savaşı ve her türlü kadına olsun erkeğe olsun edilen işkenceleri en iyi ne kadar anlatabilir; tatmış olsun tatmamış olsun okurlara. Bir yazar ya da daha doğrusu bir erkek kadınların çektiği çileleri, zulümleri en iyi ne kadar anlayabilir ve bunları en iyi ne kadar ifade edebilir. Bu kitabı okuyunca ben bu sorulara en iyi Khaled yapar, en iyi bu kitap anlatır dedim ama bu sadece bir sınır. Daha fazla kitaba atılmamış ve bir hüküm verme isteğinin bana sunduğu çaresizlik. Ömrümün en azından okumam gerekenleri okuyabilecek kadar uzun olmasını umuyorum her gün. Ama şu anki sınırlı kriterlerim için bu kitap bana o kadar çok duygu yaşattı o kadar ağlattı, güldürdü bazen de o kadar sinirlendirdi ki ben şahsen daha ikinci kitapta bu kadarını yapabilen Khaled Hosseini ye çok hayranım.
Dilinden tutun değindiği değerlere her yerde sanki kendi vatanımın tarifini okurmuş gibi hissettirdi. Bir bakımdan dedim ki Suriye ile Afganistan ne kadar da benziyormuş dedim, daha acaba buna benzer kaç topluluk var yeryüzünde diye sorguladım. Öyle bir topluluk ki kitap yazmayı, şarkı söylemeyi, dans etmeyi yasaklıyor. Kadınlara mücevher takmayı, süslenmeyi, okumayı ve çalışmayı ve hatta bir erkekle göz göze gelmeyi haram kılıyor. Öyle bir topluluk ki Allah ın bile kullarına verdiği iradeyi kısıtlıyor.
Ben bunları okurken hala bu şartlar altında yaşayanların varlığına ve buna müdahale edemediğime o kadar üzükdüm ki... Ama daha böyle müdahale etmek, katkıda bulunmak isteyeceğim bir sürü davanın var olduğunu biliyorum. Umarım en azından birinde katkıda bulunabilirim bu hayatımda.