“Anneleri hep kadınlardan seçiyorlar, ne ilginç. Size annemi hiç anlatmadım mesela. Pek konuşmazdı ama saçları ıhlamur kokardı. Pek kitap okumazdı ama harika çamaşır asardı. Annem gidince kalbime iyi bakamadım, erken kurudu Albay'ım.
Kalbimde bir sızı, bilincimde bir çatlak, zihnimde bir uyuşma… Aşık olduğum ilk kadın coğrafya öğretmenim.
Bir yaz annem ve babam beni lunaparka götürdüler. Üç oyuncağa binme hakkı verdiler. Sinir oluyordum yetişkinlerin getirdiği bu kısıtlamalara. Ömrümde bir kere gelmişim, bırakın doya doya bineyim. Üç oyuncak sınırı nedir yaaa?
Neyse, çarpışan otolara, gondola bindim. Üçüncüyü istemedim. Gıcıklık değil mi? İstemiyorum dedim, kalsın. Madem en fazla üç tane oyuncağa binebiliyordum, birini bıraktım. Kendimce ben sizden daha bonkörüm demek istiyordum, bir insanlık dersi veriyordum anne babama. Kimse takmadı tabii. İyi madem binmezsen binme, deyip yürüdüler.
Dünyanın en ısrarsız ailesinin çocuğuydum. Teklif var, ısrar yok!
Bir ağaca, bir çiçeğe, bir bitkiye bakın. Bırakın farkındalığınız onun üzerinde kalsın. Onlar ne kadar dingindir, ne kadar derin bir biçimde varlikta köklenmişlerdir. Doğanın size dinginliği öğretmesine izin verin.