Ecnebiler Tibet'te yaşayan bir ermişin yanına varmışlar. Ermişe, bizi de erdir, çok ermek istiyoruz, erelim lütfen, filan falan demişler. Ermiş de ermiş bir insan olduğundan, estağfurullah beyler bayanlar, ademin tekiyim ben, ama çok ermek istiyorsanız, elbette buyurun birlikte erelim, demiş.
Ermişteki sırrın ne olduğuna dair meraklarıyla -bence afedersiniz ama açlıkları/oburluklarıyla- başlamışlar gözlemlemeye. Bakmışlar ermiş tütün içiyor. Haydaa, ermişin cigarayla ne işi olur filan şüphe tohumunu düşürmüşler içlerine. Sonra biraz daha bakmışlar, ermiş oturup saatlerce şiir okuyor. Erenin şiirle edebiyatla ne işi olur filan, şüphe sürgün vermiş, gövdesi büyüyor. Sonra bir de bakmışlar, ermişin yavuklusu var, yavuklusuna ölüp bitiyor. Bu muydu be, sen nasıl ermişsin lan demelerine mani olan bir terbiyeleri varmış ama sükut-u hayalleri yüzlerinden okunuyormuş. Ayrılmaya niyetlenmişler. Arkalarından, ermişin arkadaşlarından biri seslenmiş:
"Uçsaydı bulamazdınız bre köftehorlar. Ayaklarının yere basması lazım."