Konuşmacı, konuşmakta çok geç kaldınız. Biraz evvel kendi konuşmanıza kendiniz inanabilirdiniz; artık bu mümkün değildir. Bir dakika önce, devletin artık idare edilmediğini,en az benim kadar anladınız:ateşçiler kömürü yığmakta, fakat liderler, sadece, yürümekte olan lokomotifi idare eder görünmekteler. Ve sizin konuştuğunuz şu anda, ekonomi makinesinin nasıl alışmadık sesler çıkarmaya başladığını, benim kadar,siz de işitiyorsunuz; idare edenler size, şöyle yukarıdan tebessüm ederler, fakat içlerinde ölüm korkusu pusuda beklemektedir. Size, cihazı modern şartlara ayarlayamadıklarını anlatırlar; fakat o cihaz elverdiği sürece, bundan böyle, sadece kendilerini ona ayarlayabildiklerini fark edersiniz. Sözcüleri, devletin mirasını ekonominin devraldığını size öğretirler; siz bilirsiniz ki, O'yu çoğaltma despotizminden başka devralınacak hiçbir şey yoktur. Bu despotizmin hükmü altında gittikçe acizleşen BEN, hala kendi sözünün geçtiği hayalî içindedir.
... Biçare genç kendisiyle eğlenildiğini anlayarak ilk defa kızın yüzüne büyük bir dikkatle baktı. Hayaller çağı olan yirmi yaşının en dehşetli darbesi... Meğer aklını başından alan bu tebessüm, kızın o küçük, o güzel ağzının bütün üst dudağının biraz kısa olmasından kaynaklanıyormuş. Meğer o eşitlikçi tebessüm kendisine değil, bütün âleme, bütün eşyaya aitmiş...
Reklam
Kader cellâdına Sessiz uzat boynunu; Acıma ne kendine, ne de gelecek günlerine Yalnız bir düşünceye yum gözlerini Son darbe inmeden evvel, en son anda Bir çiçek, bir kuş, bir tebessüm ol; Düşüncen kurtarsın seni senden, Bil! Biraz sonra Ebediyen senindir Senden uzak olan her şey…
"Bilge bir kişi gezintiye çıkar. Yanında bir öğrencisi vardır. Bir ara, birkaç köpeğin mutlu bir şekilde oynaştığını görürler. Öğrenci, bilge kişiye; 'Hocam, ne hoş bir örnek bu. Keşke insanlar ibret alsa' der. Bilge kişi biraz durur, tebessüm eder; Aralarına bir kemik at da gör' cevabını verir."
Sayfa 104 - Yakamoz
Kader celladına Sessiz uzat boynunu; Acıma ne kendine, ne de gelecek günlerine Yalnız bir düşünceye yum gözlerini Son darbe inmeden evvel, en son anda Bir çiçek, bir kuş, bir tebessüm ol; Düşüncen kurtarsın seni senden, Bil! Biraz sonra Ebediyen senindir Senden uzak olan her şey...
Sevgili ben, Bu mektubu ne zaman okuyacağından emin değilim, hatta okuyabileceğinden bile emin değilim çünkü uğruna kalbinin atmadığı yerlere gidiyorsun. Olur da okursan geçen onca günden sonra bu yazdıklarımın karşılarında şu ankinden farklı birini görmek isteyeceklerinden emin olabilirsin. Lütfen bu cümlelere mahcup olma. Hayatında hiçbir şey değişmeyecekse ne diye çıkasın ki yola? Umarım iyisindir. Umarım iyi geçmiştir. Umarım not defterini, kitaplarını turistlerin bol olduğu ve "Eşyalarınıza sahip çıkın" uyarılarının sıkça yapıldığı yerlerde unutmazsın. İnsanlar ve dünya değişim konusunda hız rekoru kırmaya devam etse de burası bildiğin gibi, yıllardır ne değişmediyse yine değişmemeye devam ediyor. Ailen aile olduğunu, İnsanlar bir amaç için var olduklarını unutmaya devam ediyorlar. Israrla ve her bir gün hiç akıllarından çıkarmadan... Bu satırları sana yazarken biraz tebessüm ettirdin bana. Söylememe gerek yok ama yine de iyi hissedeceğini düşünüyorum. Seni çok seviyorum. Zaten bir insan önce kendiyle mutlu olmalı değil mi? Sımsıkı sarılacağız birbirimize. Kimimiz var ki bizden başka? Bir gün herkes hayatından gidince anlıyor insan bu dünyada sadece iki ayak üstünde durduğunu...
Sayfa 27 - Destek Yayınları
Reklam
Şimdiye kadar tesadüf ettiğim insanlardan bir tanesi benim üzerimde belki en büyük tesiri yapmıştır. Aradan aylar geçtiği halde bir türlü bu tesirden kurtulamadım. Ne zaman kendimle baş başa kalsam, Raif efendinin saf yüzü, biraz dünyadan uzak, buna rağmen bir insana tesadüf ettikleri zaman tebessüm etmek isteyen bakışları gözlerimin önünde canlanıyor.
“Belki firavunlar piramitlerini kırbaç altında inleyen kölelerin emekleriyle yükselttiler. Günümüzde olay biraz farklı. Köleler belki ben de firavun olurum düşüncesiyle piramidin inşasına gönüllü olarak ve tebessüm ederek katılıyorlar.”
Sayfa 12
Karanlıklar Efendisi, parmaklarıyla benimkileri arayarak, “Alina,” diye tekrarladı. Gözlerime yaşlar doldu, şaşırdım. Uzanarak elinin üstüyle yanağımdaki yaşları sildi. Kanlı dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm peyda oldu. "Yasımı tutacak biri." Çok ağırmışçasına elini indirdi. "Kirletecekleri," dedi soluğu kesilerek, elimi biraz daha sıkarak, "bir mezar istemiyorum." "Peki," dedim. Gözlerimden yaşlar boşaldı. Geriye hiçbir iz kalmayacak. Titredi. Gözkapakları kapandı. "Bir daha," dedi. "Adımı bir daha söyle." Kadimdi, biliyordum ama o an sadece bir çocuktu; çok zeki, gereğinden fazla bir güç bahşedilmiş, omuzlarına sonsuz bir yük yüklenmiş. "Aleksander" Gözleri kırpışarak kapandı. "Yalnız kalmama izin verme." diye mırıldandı. Sonra son nefesini verdi...
Sayfa 401Kitabı okudu
yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlar
"Ne zaman kendimle baş başa kalsam, Raif Efendi'nin saf yüzü, biraz dünyadan uzak, buna rağmen bir insana tesadüf ettikleri zaman tebessüm etmek isteyen bakışları gözlerimin önünde canlanıyor. Halbuki o hiç de fevkalade bir adam değildi. Hatta pek alelade, hiçbir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi. Hayatımızın bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarında insana merak verecek bir cihet olmadığı muhakkaktı. Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendimize sorarız: " Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar? Hangi mantık, hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?" Fakat bunu düşünürken yalnız o adamların dışlarına bakarız; onların da birer kafaları, bunun için de, isteseler de istemeseler de işlemeye mahkum birer dimağları bulunduğunu, bunun neticesi olarak kendilerine göre bir iç alemleri olacağını hiç aklımıza getirmeyiz. Bu alemin tezahürlerini dışarı vermediklerine bakıp onların manen yaşamadıklarına hükmedecek yerde, en basit bir beşer tecessüsü ile, bu meçhul alemi merak etsek, belki hiç ummadığımız şeyler görmemiz, beklemediğimiz zenginliklerle karşılaşmamız mümkün olur. ... Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır. "
Reklam
İştahla gülünmez bizde, Az biraz tebessüm edilir.
Şimdiye kadar tesadüf ettiğim insanlardan bir tanesi benim üzerimde belki en büyük tesiri yapmıştır. Aradan aylar geçtiği halde bir türlü bu tesirden kurtulamadım. Ne zaman kendimle baş başa kalsam, Raif Efendi'nin saf yüzü, biraz dünyadan uzak, buna rağmen bir insana tesadüf ettikleri zaman tebessüm etmek isteyen bakışları gözlerimin önünde canlanıyor. Halbuki o hiç de fevkalade bir adam değildi. Hatta pek alelade, hiçbir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi.
Sonuna kadar okuyun :’)
Şimdiye kadar tesadüf ettiğim insanlardan bir tanesi benim üzerimde belki en büyük tesiri yapmıştır. Raif Efendi’nin saf yüzü, biraz dünyadan uzak, buna rağmen bir insana tesadüf ettikleri zaman tebessüm etmek isteyen bakışları gözlerimin önünde canlanıyor. Halbuki o hiç de fevkalade bir insan değildi. Hatta pek alalade, hiçbir hususiyeti bulunmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi.
Biraz da Benmişim Senden Geriye Kalan
Sen şimdi yüz yaşındasın Ömrünün rüyaları geçiyor hayalinden Ben geçiyorum yüreğinden akıp gelen Kitap dolusu şiirlerimle Kırışan dudaklarında yanık bir tebessüm Dalıp gidiyorsun karanlıklara
Sayfa 58 - Timaş Yayın GrubuKitabı okudu
1,304 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.