O; görülmek, duyulmak anlaşılmak, fark edilmek isterdi. Yüzey yapıda özenle gizlenen yaralarına dokunulsun ve onlar sarılsın isterdi. Birçoğumuz gibi...
Seçimlerimizle kendi hayatımızı yaratıyor olduğumuz gerçeği başlı başına büyük ve altından kalkması zor bir işmiş gibi gelir. Bu nedenle birçoğumuz seçim yapmıyormuş gibi yaparız. Bu noktada Sartre’ın bir lafını hatırlatmak isterim; “Yapmamız gerekmeyen tek seçim, seçim yapmanın kendisidir.” Yani seçim yapmadığımızı iddia etmek en iyi ihtimalle kendimizi kandırmaktır. Seçim yapmadığımızı iddia ettiğimizde bile bir seçim yapmış oluruz; yaptığımız seçime sahip çıkmamayı seçeriz.
Reklam
Birçoğumuz başkalarına verdiğimiz sözleri tutmakta çok iyiyken, kendimize verdiğimiz sözleri tutmakta çok kötüyüz.
Birçoğumuz kitap okumak, resim yapmak ya da seyahat et­ mek gibi tutkularımızı kendimize saklarız ve bunlar dünyayı ge­ nel anlamda etkilemez.
Birçoğumuz en büyük üzüntülerimizi ve arzularımızı gizleyebiliriz. Her gün böyle yaparak hayatta kalırız. Acı orada değilmiş, yaralar yerine yara izlerinden oluşuyormuşuz gibi davranırız.
Sayfa 450Kitabı okudu
yoldan geçenleri izlerken "ne çok insan var" diye düşündüm. hepimiz bir yerlere gidiyoruz, birileriyle konuşuyoruz, çalışıyoruz, dinleniyoruz. ne kadar çoğuz. hepimiz ne kadar çok kendimizi önemsiyoruz. hayallerimiz var. çok azımız uyguluyor hayallerini. uğraşıyoruz yine de. belli bir yaşa kadar, bi şey olmaya çalışıyoruz. olamayanlarımız çocuk yapıyor, kendi olamadıklarını, onlar olsun istiyor. kafamızdaki olmak istediğimiz insan da farklı farklı. genelde çok zengin olmak istiyoruz. sıradan olmayı hazmedemiyor birçoğumuz. özel olmalıyız, en azından bir kişi için. kafasında olmak istediği kişiyi olamamış biri olarak, başka bir olamamış ile ilişkiye giriyoruz. iki sıradan insan, birbirinin ne kadar özel olduğunu hatırlatıp duruyor. aralarında biri hatırlatmayınca ilişkiyi kesip, başka bir sıradana hatırlatması için arayışa giriyor. uzun süre hatırlatanlar belli bir zaman sonra sıkılıp evleniyor, baktılar ki ikisi de birbirine bunu anlatmaktan sıkılmış, çocuk yapıp onu dünyanın en özeli kılıyorlar. seçildiği için, annesinin babasının sıradanlığını aşmakla görevlendiriliyor. istediği gibi biri olmak yerine, anne-babanın kafasında olmak istediği ama olamadığı insanı olmak zorunda. hayır demesi neredeyse imkansız...bu hayır diyemeyenler de büyüyüp çabalıyor, olmuyor, birini buluyor, sıkılıyor, çocuk yapıyor... bu kısır döngü, böyle sürüp gidiyor, gittikçe artıyoruz.
Reklam
Din
Değişmeliyiz… Değişmek zorundayız… Biz değiştik, Allah da celle celaluhu ) ( verdiği iman, izzet ve şahitlik sorumluluğunu bizden aldı. Şimdi bir daha, olumlu anlamda değişmeliyiz ki yitirdiklerimizi geri alalım. Aksi hâlde, değişim edebiyatı yapan dava edebiyatçıları gibi oluruz. İslam bizi değiştirmezse din gevezesi oluruz. Değişim nefislerde başlar. Ben değişmeliyim, sen değişmelisin, biz değişmeliyiz… Birçoğumuz haklı olarak soruyordur: Neyi değiştirelim ve nasıl değiştirelim? Bu soruya kendi adıma ve kendi nefsimi göz önüne alarak şöyle cevap verebilirim: Düşüncemizi ve eylemlerimizi, tasavvurumuzu ve tasdikimizi, ölçülerimizi ve algılarımızı, ahlakımızı ve inancımızı… bir bütün olarak vahye arz edelim; değişmesi gereken ne varsa; amasız, fakatsız değiştirelim… Değişmekten korkmayalım. Vahyin rehberlik etmediği, arzulara göre şekillenen değişimlerden korkalım. “Nasıl değişelim?” sorusuna gelince ise Kur’ân’ın mihmandırlığında değişelim… Zira Kur’ân’ın değiştirip dönüştürme gücü teorik bir iddia değildir. O, daha önce bir ümmeti değiştirip dönüştürdü. Çölde yaşayan dağınık insanlardan tarihin seyrini değiştiren ve tarihi yeniden yazan bir ümmet çıkardı.
O; görülmek, duyulmak anlaşılmak, fark edilmek isterdi. Yüzey yapıda özenle gizlenen yaralarına dokunulsun ve onlar sarılsın isterdi. Birçoğumuz gibi...
Yaklaşık bir buçuk metre kare yüzey alanıyla tenimiz, sahip olduğumuz en büyük duyu organımızdır. Hassas dokunuşlar, tenimizin okşanması ve bunların uyandırdığı duygular, birçoğumuz için, aşk ilişkisinin ana yoludur. Dokunma iki köklü güdüyü: Cinsellik ve önem verilen öteki tarafindan fark edilmeyi ve sarılmayı bir araya getirir. Antropolog Ashley Montagu'nun da, kitabı Dokunmak’ta belirttiği gibi; ten tene temas, cinselliğin ve bağlanmanın dilidir. Cinsellik canlandırır, aynı zamanda yatıştırır ve rahatlatır da...
Sayfa 168 - CK Yayınevi, 1. Baskı, Eylül 2015.Kitabı okudu
Birçoğumuz başkalarına verdiğimiz sözleri tutmakta çok iyiyken, kendimize verdiğimiz sözleri tutmakta çok kötüyüz. Lawrence LeShan
Reklam
Ezberci bir eğitim sisteminin ürünü olarak, birçoğumuz bilgiyi "keşfedilecek'' sonsuz bir şey gibi değilde "edinilecek" sonlu bir meta gibi görüyoruz.
Kronik kitap
Amerika'daki Sınıflarda Naziler Yaratmak
Kaliforniya, Palo Alto'daki lise dünya tarihi dersinde öğrenciler birçoğumuz gibi soykırımın insanlık dışı olduğunu anlayamamışlardı. Böylesine ırkçı ve ölüm saçan bir sosyo-politik hareket nasıl başarıya ulaşmış olabilirdi? Ortalama vatandaşlar Yahudi kardeşlerine uygulanan bu acımasızlıklar karşısında nasıl bu kadar aptal veya umarsız olabilmişlerdi? Sınıfın yaratıcı öğretmeni Ron Jones soykırıma inanamayan öğrencilerine anlamlı bir mesaj verebilmek için anlatım yöntemini değiştirmeye karar verdi. Bunun için alışıldık didaktik öğretim yönteminden deneyimsel öğrenim yöntemine geçti. Öğrencilerine gelecek hafta Almanların yaşamış olduğu deneyimin bazı yönlerini sınıfta yeniden canlandıracaklarını söyledi. Bu ön uyarıya rağmen, sonraki beş gün boyunca devam eden rol oynama "deneyi" öğrenciler için ciddi bir soruna ve okul müdürüyle velilerin tepkilerini bir kenara bırakalım, öğretmen için bir şoka dönüştü. Öğrenciler, Hitler'in Nazi rejimindekine neredeyse tıpatıp benzeyen totaliter bir inanç ve baskıcı kontrol sistemi yaratınca canlandırmayla gerçeklik iç içe geçti.
Sayfa 444Kitabı okudu
Birçoğumuz gibi
Yaşayacaktı. Aşksız, inançsız, bağsız. Gününü geçirmek, karnını doyurmak, bir şey anlamamak, boş sözler etmek için yaşayacaktı. Mahkumdu yaşamaya…
birçok insan farkında olmadan tüm yaşamını, ne pahasına olursa olsun memnun etmeleri gereken güçlü ve eleştirel bir müfettiş gözetimindeymiş gibi geçirir. Birçoğumuz, yalnız olmasak da, en derin ihtiyaçlarımızı tanımayan veya doyurmayan, duygusal açıdan yetersiz ilişkiler yaşarız. Soyutlanma ve stres, yaşamlarının oldukça tatminkar olduğunu düşünüyor olabilecek bir sürü insanı etkilemektedir.
Ezberci bir eğitim sisteminin ürünü olarak, birçoğumuz bilgiyi “keşfedilecek” sonsuz bir şey gibi değil de “edinilecek” sonlu bir meta gibi görüyoruz. İnsanın kendisini göstermesini sağlayan şık bir aksesuar, dikkat çekmesine yarayan “janti” bir elbise, baştan çıkarıcı hoş bir koku gibi.
Sayfa 310Kitabı okudu
657 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.