Yoldan geçenleri izlerken "Ne çok insan var" diye düşündüm. Hepimiz bir yerlere gidiyoruz, birileriyle konuşuyoruz, çalışıyoruz, dinleniyoruz. Ne kadar çoğuz. Hepimiz ne kadar çok kendimizi önemsiyoruz. Hayallerimiz var. Çok azımız uyguluyor hayallerini. Uğraşıyoruz yinede. Belli bir yaşa kadar, bişey olmaya çalışıyoruz. Olamayanlarımız çocuk yapıyor, kendi olamadıklarını, onlar olsun istiyor. Kafamızdaki olmak istediğimiz insan da farklı farklı. Genelde çok zengin olmak istiyoruz. Sıradan olmayı hazmedemiyor birçoğumuz. Özel olmalıyız, en azından bir kişi için. Kafasında olmak istediği kişiyi olamamış biri olarak, başka bir olamamış ile ilişkiye giriyoruz. İki sıradan insan, birbirinin ne kadar özel olduğunu hatırlatıp duruyor. Aralarında biri hatırlatmayınca ilişkiyi kesip, başka bir sıradana hatırlatması için arayışa giriyor. Uzun süre hatırlatanlar belli bir zaman sonra sıkılıp evleniyor,baktılar ki ikisi de birbirine bunu anlatmaktan sıkılmış, çocuk yapıp onu dünyanın en özeli kılıyorlar. Seçildiği için, annesinin babasının sıradanlığını aşmakla görevlendiriliyor. İstediği gibi biri olmak yerine, anne-babanın kafasında olmak istediği ama olamadığı insanı olmak zorunda. Hayır demesi neredeyse imkansız... Bu hayır diyemeyenler de büyüyüp çabalıyor, olmuyor, birini buluyor, sıkılıyor, çocuk yapıyor... Bu kısır döngü, böyle sürüp gidiyor, gittikçe artıyoruz.
OLGUNLAŞMAK... Can Dündar' dan... Artık eskisi gibi her hafta sonu birileri ile dışarı çıkmak istemiyorum. Beni yoran ilişkiler, yeni tanışmalar, yeni yüzler aramıyorum. Eski dostlukların da özetini çıkarmaya başladım. İlişkilerde tasarrufa gidiyorsun her şeyde olduğu gibi ve gereksiz insanları hayatından atmak istiyorsun. Yapmacık, inanmadan
Reklam
Değerlendirme
Belki de yabancı bir ülkede yaşayan birçoğumuz gibi, insanları iyice değerlendiremiyor, kişilerin resimlerine uygun birer çerçeve seçemiyordu. Kişi bunu ancak kendi ülkesinde yapabilirdi. Bunun için, bütün Amerikalıları aynı kefeye koyarak değerlendiriyor, bu temele dayanarak arkadaşlarını da o bölgenin rengini ve ulusal karakterini taşıyan örnekler olarak hoş görüyordu.
Sayfa 66
Yaptığı evlilik ve seçtiği yaşam tarzı, Annesinin ona mirasıydı tıpkı milyonlarca kadının yaşadığı gibi. İnsanın yaşı kaç olursa olsun, birçoğumuz bir şekilde annemizin,babamızın bize uygun gördüğü hayatları yaşıyorduk.Ailesinin üzerindeki etkilerini reddettiğini savunanlar bile aslında ailesinin gölgesinden kurtulamıyordu.
Sayfa 386Kitabı okudu
Radyoda söylediler haberlerde şimdi, yine biri ayrılmış gitmiş Onu sevenler ne kadar da üzülmüşlerdir, kimbilir? Aslında ölüm üzücü bir şey değil, insanların üzülmelerinin sebebi, onu özleyişleri, bir daha göremeyecek olmaları. Ama bunun farkında değil insanlar, ölümü kötü bir şey, korkulacak bir şey sanıyorlar. Birçoğumuz öyle. Ben ölmekten değil, ama sevdiklerimi yitirmekten korkuyorum. Tanrı bizi ayırmasın. Her zaman dilemişimdir ki öleceksek, ne aptalca bir laftı, tabii ki öleceğiz ama sanki hiç, yaşlanmayacak, büyümeyecek ve hatta ölmeyecekmişiz gibi geliyor. Evet her zaman sevdiklerimle, özellikle de ailemle birlikte ayrılmayı dilemişimdir.
Sayfa 236Kitabı okudu
Bugünün bir daha asla geri gelmeyeceğini, bugün de düşünmedi birçoğumuz. Eşsiz ve telafisiz olduğunu unuttu. Hakkını vermeye, hakkıyla yaşamaya ihtimam göstermedi. Yine bol bol, ölüm diye bir şey yokmuş gibi davranıldı. Bugün de, olması arzulanan ve olabilmesi halihazırda elde olanlar için "Bir ara bakarım" denildi. Tebrikler! Ölüm döşeğindeki pişmanlıklar ve keşkeler yığınına bir "bugün" daha eklendi. O dillere destan film şeridimizde, burun kıvırarak seyredeceğimiz bir karemiz daha oldu.
Reklam
Birçoğumuz filmlerdeki gibi yaşarız hayatımızı. Yapımcısı, senaristi, yönetmeni ve başrol oyuncusu biz oluruz. Filmin akışını belirleyen ise seçimlerimiz olur. Menfaatimiz söz konusu olduğunda ise, hiç çekinmeden filmin kötü karakteri olabiliriz. Hemen herkes dev bütçeli, büyük hasılatlı, her dalda ödüllü bir film olsun ister hayatı. Buna rağmen çoğumuzun filmi, vasatın altında, birbirini tekrar eden hikâyelerden ibaret kalır. Her bir senaryo, eski, siyah beyaz bir filmin yeni oyuncular ile günümüze uyarlanması gibidir. Oysa senarist, yönetmen ve başrol koltuğu elinde olan biri için film, daha iyi çekilmeli ve daha iyi bir sonla bitmelidir. Christopher Booker, The Seven Basic Plots (Yedi Temel Konu/Tema) isimli çalışmasında dünya edebiyat tarihinde kurgulanan eserlerin yedi temel konu etrafında şekillendiğini ortaya koymuştur. Çekilen dizi ve film senaryolarının tamamına yakını da genel olarak bu yedi temadan birini içerecek şekilde kurgulanmaktadır. Dolayısıyla hepimizin bu hayattaki hikâyesi, aşağı yukarı benzer senaryolara dayanır. Zannedildiği gibi çok farklı değildir. Oysa bizi sadece dünya mutluluğuna ulaştıracak bir son yeterli gelmemeli, asıl film öldükten sonra başlayacak demeli ve buradaki filmimizin ancak bir ön gösterim olduğunu bilmeliydik. Bununla birlikte bu filmin tek gösterimlik olduğunu ve bir sahne çekildikten sonra olmadı baştan çekelim deme imkânımızın bulunmadığını da bilmeliydik. Canlı yayındaydık her birimiz. Üstelik yayın her an kesilebilirdi. Belki de içinde bulunduğumuz şu an, kendimizi gösterip ispat edebileceğimiz son sahnemizdi.
Sayfa 38
BU KİTABI yazmaktaki amacım, belirli bir tür mantıksızlığa kapılan kapatmaya yardımcı olmaktı. Dini inanç her ne kadar, insan cehaletinin düzelti olasılığını bile kabul etmeyen türlerinden biri olsa da, kültürümüzün her köşesinde eleştiriye karşı korunaklı haldedir. Dinlerimiz, bu dünya hakkındaki (hem ruhani hem de dünyevi) tüm geçerli bilgi
Sayfa 240Kitabı okudu
tıpkı, modern kimyanın dünyanın yaratılışını bir gazla açıkladığı gibi, ruhun da sevinçlerinin, güçlerinin ya da düşüncelerinin hızla yoğunlaşmasıyla ortaya çıkan korkunç zehirlerden oluştuğu iddia edilemez mi? birçoğumuz iç organlarımıza aniden yayılan manevi bir asidin yıkıcı etkisiyle ölüp gitmiyor muyuz?
Sayfa 23 - iş bankası yayınlarıKitabı okudu
“Evden uzak, yolda olduğumuz zamanlarda, en çok da tren yolculuklarında, tren hava kararırken istasyon boyunca dizilmiş evlerin önünde durduğunda, ışıkları yanan, perdeleri henüz örtülmemiş evlerin içine merakla baktığımızda yaşamışızdır. Dışarıda, karanlıktayızdır; evdeyse ışık vardır. Sofra hazırlanıyordur, yemek yeniyordur, birileri
Sayfa 62 - Metis YayınlarıKitabı okudu
665 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.