"Sosyolojik bakış, toplum ve birey arasında tek yönlü değil, çift yönlü düşünmektir. Bireyler, bir taraftan eylemleriyle toplumları biçimlendirirler, diğer taraftan da toplumlar tarafından biçimlendirilirler. Yani birey kavramı toplumsal olarak inşa edilmiştir."
Sayfa 16 - Ekin Basım Yayın DağıtımKitabı okudu
Saygı-sevgi kültüründe bir birey olarak insan olduğum için karakterimin temel yapısında dürüst olmak, halden anlamak, hak yememek gibi değerleri taşırım
Reklam
İnsanın birey olarak gelişmesine saygılı olan kültürlere sahip toplumlarda gelişim görürsün, devrim göremezsin.
İnsanlar onur ve sadakate övgüler yağdırır ancak insan çabasının yegâne odak noktası bireydir. Bireyin ötesinde de bir başka birey vardır. Toplumun esrarengizliği; okyanus olan toplum değil, bireydir.
Tarih boyunca bu konuda iki önemli gelişme olduğunu söyleyebilirim. Birincisi; bolluk fikri. Şimdilerde gençler, "Hey bir dakika, ötekine karşı olma," diyor değil mi? Çünkü bir işbirliği kavramı gelişmiş. "Savaşa gerek yok! İşbirliği yaparsak bu imkânlar sana da bana da yeter; öyle ki sadece bu nesle değil, gelecek nesillere de yeter," anlayışı yayılıyor. Birleşmiş Milletler'in kurulması bununla ilgili atılmış bir adımdır. Görüyoruz ki bir zamanların savaşanları şimdi beraber üretmeye başladılar. Evet, birincisi bolluk paradigmasıydı. Ben-sen değil, biz olursak herkese yetecek, hatta artacak kadar üretebiliriz. İkincisi; güven duygusu. Bir kere insanın güven arayışı birey olarak, aile olarak, şirket olarak, toplum ve devlet olarak hiçbir zaman bitmez. Güven ihtiyacı her zaman vardı ve her zaman da olmaya devam edecektir.
Sayfa 237Kitabı okudu
İletişim ve Empati
birey, toplum içinde yaşayan sosyal bir varlıktır ve her sosyal varlık gibi diğer insanlar ile kurduğu ilişkiler bireyin yaşamını devam ettirebilmesi için hayati bir öneme sahiptir.
Reklam
Herkes birbirine olduğunca yakın olmaya çaba harcarken diğer yandan kendini tümüyle yalnız hisseder, tek başınalığının her zamanki sonucu olan derin bir güvensizlik, huzursuzluk ve suçluluk duygusuna gömülür. Uygarlığımız kişinin bu tek başınalığını bilince çıkarmasını engelleyecek birçok oyalayıcı şeye sahiptir: Her şeyden önce sıkıca düzenlenmiş ve makineleştirilmiş çalışma düzeni, insanı en temel insanca isteklerinden, kendini aşma ve bir olma halinden habersiz kılar. Bu tekdüzelik insanda bir doyum yaratmadığı için insan bu bilince çıkaramadığı sıkıntıdan eğlenceyle, eğlence sanayisinin ona sunduğu müzik ve filmlerle kurtulmayı dener, bundan başka eski eşyalarını değiştirip durmadan yeni bir şeyler alarak kendini avutur. Çağdaş insan, Huxley'nin Cesur Yeni Dünya da çizdiği tipe çok benzer: Karnı tok sırtı pek, cinsel yönden doygun, kişiliği gelişmemiş, çevresindeki insanlarla son derece düzeyli ilişkiler kuran, Huxley'nin sıraladığı, "Birey hissederse toplum sendeler" ya da "Bugün sahip olabileceği eğlenceyi yarına bırakma", bir de hepsini bastıran, "Bugünler- de herkes mutlu," sloganlarıyla yönlendirilen bir kişidir o. Erich Fromm Sevme Sanatı ( Sayfa: 106 ) #erichfromm #sevmesanatı
Hepimiz sanal dünyalar tasarlayıp orada yaşadığımız zaman tek bir birey olarak var olmaktan çıkıp birçok evrende sanal birey olarak var olmaya geçiş yapacağız.
Sanal dünyanın birey ve topluma faydasına dair anlam katan bir fikir alışverişi söz konusu olmayınca, metaverse çok yüzeysel ve soyut görünebilmektedir.
BASKI-BASTIRMA: İçgüdüsel dürtülerin bilince çıkmalarının önlenerek bilinçdışında tutulmasına baskı, uygunsuz istek ve anıları bilinçten uzaklaştırma ise bastırma denilebilmektedir. YANSIMA: Bireyin, kendisi için tehdit olarak algıdığı kaygı ya da korku oluşturan bir durum hiç olmamış gibi davranmasıdır. NEDEN BULMA/MANTIĞA BÜRÜME: Günlük hayatta sık sık başvurulan savunma mekanizmalarından birisidir. YANSITMA: Günlük yaşamda belki de en sık başvurulan savunma mekanizmalarından biri olan bu mekanizma iki şekilde işlev görmektedir. Birey ya kendi hata veya yetersizliklerinin sebebini başkalarına bağlamaktadır. ÖDÜNLEME: Bireyin kendinde var olan ya da var olduğuna inandığı hataları eksikleri geri plana iterek başka bir yönünü güçlendirmesi, güçlü olduğu yönleri ön plana çıkarmasıdır. YÜCELTME: Bireylerin normalde kabul görmeyeceğini düşündükleri sladırganlık vb. güdülerini toplum tarafından kabul edilebilir hale dönüştürmesidir.
Reklam
Avrupada derinlikli ve çok boyutlu bir şekilde oluşturulan siyası, iktisadi, beşeri ve toplumsal sorunlar arasında en önemli olanı, insan tipinin ve yeni bir toplumun idealize edilmesi ve diğer kurumlar ve eğitim yoluyla bu ideal insan tipinin yaratılması mücadelesidir. İşleyiş biçimi, yapıları ve kurumsal alanlarıyla toplum formatlandı, Birey kavramı ilk olarak 1830'larda kullanılmaya başlandı. En son birim ve bölünemeyen parça anlamında insana vurgu yapıldı. Kadın ya da erkek fark etmediğinden vurgulanan insan aslında kimliksiz. di. Erkek ve kadın eşit hak ve sorumluluklara sahip olduğundan toplumun en küçük yapı taşıydı. Birey tekil bir karakter göstererek “fert” “ten farklı bir anlam taşıyordu. Birey ontolojisini ve mevcudiyetini kendisine borçluydu. Bu varlığın yaşam enerjisi ve cevheri aklıydı. Birey aklıyla hayatını kolaylaştırabilir, insanlığın sınırlarına zorlayabilir, tabiata hükmedebilir ve her türlü problemini çözebilirdi. İnsanoğlu artık Tanrıyı yeryüzüne indirmişti. Kökenleri XII. yüzyıla dayanan insanlığın yeni dini hümanizm, karadul gibi beşeriyete sızmakta ve beyinleri çökertmekteydi. İnsanoğlu Hümanizm ile kendine tapan bir canlıya dönüştü. Buna da sonradan homodeus*” dediler.
Tehlikeyle yarışarak onu geçmektir burada başvurulan teknik.
Ama bütüncü toplum birey­leri pozitif biçimde kendi içine almaktansa onları ezerek şekilsiz ve istenen kalıba sokulabilecek bir kitleye çevirdiği için her birey de dur­durulmaz gibi görünen o özümlenme ve erime sürecini dehşetle izle­mektedir. Bir şeyler yapmak ve bir yerlere gitmek, sinir sisteminin yaklaşan ürkütücü kolektifleşmeye karşı bir tür aşı geliştirme çabası­dır, görünüşte özgürlüğe ayrılmış saatlerde kendini kitlenin bir üyesi olarak eğiterek kolektifleşmeye şimdiden hazırlanma çabası…. …Aynı zamanda, benlik yitiminin bu oyunlu aşırı­lığı, benliksizliği içtenlikle benimsemiş bir yaşayışın daha zor değil daha kolay olabileceğini de öğretir kişiye.
Hayret etme dürtüsünü yitiren bir birey veyahut bir toplum için kötülüğün içinde debelenmekten başka hiçbir şansı yoktur.
Sayfa 8 - İzdiham Dergisi -sayı 54Kitabı okudu
Kendini bilen, Rabb'ini bilir. Bir kimse nefsini bilerek kendinde tecelli eden Hakk'ı bilmeye başlar. İnsan-ı kamiller ise nefslerini bilmekle Allah'ı bilirler. Çünkü onlar "makamsızlık makamı"na ulaşmışlardır ve merkezdedirler. Kendini tanımak insana mutlak özgürlüğü getirir, kişiyi orijinal haline döndürür, çünkü kendini
Sayfa 14 - Fecr Yayınları: 811 / 1. Baskı: Mart 2024
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.