GÜNAHA ÇAĞRI  Günah ne kadar çekici yarabbi ...Ve suç elbette.  Hiç bir günaha ve suça bulaşmamış masumlar içinse  hayat ne kadar rahat ve ne kadar sıkıcı.  Kim günahı tanımayan bir masuma aşık olmak ister?  İnsanları günaha çağıran bir mabet kurmak isterdim,  her saat başı çanları çalıp "Günah işleyin çocuklarım,  günah işleyin
Her şeyi gerektiği gibi yaparsak kendi içimizde sonsuza dek büyüyebilirdik. Bu süreç bozulursa ki bu her an olabilir, büyüyemiyorduk. Ne birey ne de toplum olarak. İşte bugün yaşadığımız dünya da bu bozuk sürecin bir ürünü.
Reklam
Hep geçmişte yaşıyoruz. Birey olarak değil, toplum olarak geçmişte yaşıyoruz. Okullarda tarih dersleri öğretiliyor çocuklara, bilmem kim ne zaman hangi savaşta galip gelmiş. Yanı ilk olarak öldürmenin gururlu ve şerefli bir şey olduğunu öğreniyoruz. Daha küçük yaşta savaştan gurur duyan birer şuursuz birey olarak hayata kök salmaya başlıyoruz. Bu yüzden savaştan, kandan besleniyoruz aslında. Hani bir söz vardır ya: "Geçmişini bilmeyen geleceğini inşa edemez." .... Birçok devlet bu söz üzerinden ülkeleri yönetiyor. Hep geçmişe dönüyoruz. Onu da doğru dürüst anlayamıyoruz. Biz geçmiş zamanda "bu yalan, bu gerçek" diye tartışıp dururken. Aynı ülke sınırları içerisinde, birileri haksızlığa uğruyor, birileri saçma sapan sebeplerden ölüyor, ama biz hala geçmişi tartışıyoruz. Şimdiki zamanlarda yaşanılanlara gözlerimizi sımsıkı kapatarak...
Linç, sadece birden fazla insanın yan yana gelip yumruklarını sıkması değildi. Toplumsal bir gerçekti! Sosyal antropolojide yeri olan bir hareket biçimiydi! Hatta bir biçimlendiriciydi! Toplum ve birey, çoğunluk ve azınlık ilişkilerinin düzenleyicilerinden biriydi. Kolektif bir haktı! Rousseau’nun doğrudan demokrasi dediği şeydi! Her şeydi!
Her insan politiktir. Ancak bunu, kendi adıma ben ancak savaşla birlikte keşfettim, ve ancak 1945'ten sonra gerçekten anladım.Savaştan önce kendimi basitçe bir birey olarak düşünürdüm, bireysel varoluşumla içinde yaşadığım toplum arasındaki bağı hiç görmüyordum. Ecole Normale'den mezun olduğumda, bu konuda bütün bir kuram bile geliştirmiştim: ben "yalnız adam"dım, yani düşüncesinin bağımsızlığı yoluyla topluma karşı çıkan, ama topluma hiçbir borcu olmayan, ve özgür olduğu için toplumun da ona karşı hiçbir şey yapamayacağı birey. Bu, 1939'dan önceki bütün düşünmemi, bütün yazmamı ve bütün yaşamamı üzerinde temellendirdiğim apaçık hakikatti.
Çizgi dışı birey -sürünün dışına çıkanı ezen toplum çatışmasını en çarpıcı biçimde dile getiren bir öykü gerçekliğidir.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.