-Nitekim kolektif bütün eylem, kurum, örgütlenme, arzu ve hayallerin yoğun bir saldırı ve değersizleştirmeyle karşı karşıya kaldığı, insanların kitle halinde örgütlerde bir araya gelmesi ve dayanışmasının en büyük tehlike sayıldığı, ortaklaşa bütün bağların çözüldüğü, birey fikrinin, bireyciliğin, bireyin kendini yaratmasının ve bireysel eylemin faziletlerinin vurgulandığı, topluca yerimizi kaybettiğimiz bir zamanın semptomu ancak depresyon olabilirdi. Diğerlerinden ayrılarak başarmak, güce ve zenginliğe ulaşmak için fırsatların, olanakların, seçimlerin sonsuz çoğaldığı bir dünyada her tökezleme, geriye düşme ve zayıflık ilk önce kendimizi hayal kırıklığına uğratmak anlamına gelmez mi? Günümüzde depresyonu, her birimize mecburen musallat olan ve bünyevi bir nitelik edinmiş bu ağır utanç ve suçlulukla başa çıkmanın, ona tahammül etmenin semptomu olarak düşünmeliyiz belki de.
Güzel tespit!
İstanbul Sözleşmesi'ne yönelik eleştiriler; geleneksel aile sistemine, geleneksel aile kavramına ve bileşenlerine yönelik köklü değişiklikler getiren düzenlemeler içermesidir. Geleneksel aile sistemi savunucuları, bir yandan İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkarken, diğer yandan geleneksel aile kavramının eşitlik fîkri üzerine kurulu olmadığım, her bir aile bileşeninin bir diğerine eşitlenemeyecek kendine mahsus nitelikleri içerdiğini göz ardı etmektedir. Geleneksel aile sistemi, ”eşitlik esaslı haklar" üzerine değil, her bir bileşenin "evlilik hukuku" (ya da geleneksel ifadesiyle "nikâh fıkhı”) gereklerine göre gözetilmesi ve icrası üzerine kuruludur. Geleneksel aile sisteminde, aile bileşenlerinin birbirinden net bir şeklide farklılaşan statüleri söz konusudur. Aile bileşenlerinin her birinin özel ve farklı statüsü, birinin diğerine ve denkliğini koruyarak yeni bir kimlik ve kişilik olarak aile inşasını içermektedir. Geleneksel aile sisteminde, aile bileşenleri için ”var olmak iddiasını ortaya koymak” değil ”varoluş mükemmeliyetine erişmek”, ”bireyselliğin kutsanmış üstünlüğü” değil "biricikliğin kutsallığının farkındalığı”, ”eşitlik fikri” değil ”hakkaniyet fîkri”, ”partner lerin bir aradalığı" değil ”huzurlu yuva” üzerine kurulu sosyal ilişkiı kurumsal örgütlenme ve hukuki düzen önerilmektedir. Modern zamanlara ait çağdaş değerler kurgusunun toplum ve birey tahayyülünün yapısal ürünü olan ”eşitlik” fikri, doğal olarak, geleneksel değerlerle çatışmalı sosyal kurumlar, ilişkiler biçimi ve kavramlar üretmekte ve yasal kurallarını da buna göre tanzim etmektedir.
Av.Veysel DağaşanKitabı okudu
Reklam
🔖 Kirli Ortaklığın Siyaseti ve Kulluk Dayatması Kul şark kurnazlığının sömürgeci kültüründen din kılığında bizim kültürümüze sızdırılmış bir biat ve itaat ettirme yöntemidir. Türklerin inancında yaratan ile duyunc arasında komisyoncu olmadığı için kula kulluk yoktur. Bu toplumun yüzde doksan dokuzu müslumandır yalanı işte bu kul sayısını
Yunan kent-devletinin ideallerine uygun bir bireysellik felsefesini sistemli olarak geliştirmeye çalışan ilk düşünür Platon'du. Platon'a göre insan ve devlet, üç öğeden, zekâ, arzu ve cesaret öğelerinden oluşan uyumlu ve biribirine bağımlı yapılardı; toplumdaki işbölümü insan ruhunun üçlü yapısına denk düştüğünde en iyi örgütlenme gerçekleşmiş olacaktı. Platon'un Devlet'i, bireysel özgürlükle grup denetimi arasında bir dengeyi, topluluğun çıkarları doğrultusunda bir dengeyi öngörür. Sürekli olarak, pratik ve teorik dünyaların uyumunu, hem kendi içlerindeki hem de aralarındaki uyumu göstermeye çalışır.Pratik dünyada uyum, her sınıfa kendi özgül işlev ve haklarını vermekle ve toplum yapısını insanların doğasına uydurmakla sağlanır. Teori alanındaysa, evrensel hiyerarşideki her "biçim"e yeterli kapsamı veren ve her bireyin ideal ilkörneklere "katılmasını" sağlayan bir sistemdir uyumu mümkün kılan. Bu büyük varlık zinciri ebedi olduğu için, birey de önceden belirlenmiştir. Her varlığın değeri, baştan beri varolan bir teleolojinin ışığında ölçülür.s.156
316 syf.
·
Not rated
Steinbeck yine döktürmüş. Bir Psiko-kitle romanı.
Kendisinin de küçükken işçi sınıfına ait bir birey olusundan kaynaklaniyor heralde bircok kitabinda işçi sınıfının zorluklarindan bahsetmesi. Bu kitabinda bu kez işçi sınıfının örgütlenme cabasi ve örgütlenirken kitlenin ne icin hareket etmesi gerektigini anlatmaya calisiyor. Eğer amaciniz icin mücadele ederken keyif aliyorsaniz doğru bir amaç sectiginizin göstergesi dediginde aslinda herseyi acikliyor. kitlenin her bireyden bağımsız oldugu ancak ayni oranda da her bireye bagimli oldugu gercegini de unutturmadan yasatiyor yazar. Özellikle farkli düsüncelere sahip örgüt bireyleri birbirlerini etkilemeye calistiklarinda doktorun 'duygu ve düşüncelerim benim sahip oldugum tek seydir' farkindaligin tavan yapmis halidir bana göre. Kitlenin kolay olusabilmesi icin öncelikle kisilerin amaçları öncelikle ortak olmalidir ve bu amac icin harekete gecebilmek amaciyla bireylerin dürtülerine müdahale edilmelidir diyip tarihte 1095 yilinda gerceklesen 1. Hacli seferinden DEUS VULT (tanri istiyor) örnegiyle bunu gayet iyi gösteriyor. Ve belki de en önemlisi amac ugruna beraber hareket eden bireyler zihinsel ve fiziksel olarak hicbir zaman boş birakilmamali ve sürekli amac ugruna calistirilmalidirlar cünkü boş kaldiklari zaman birbirlerine satasacaklarini söyler yazar. Ve son olarak da kitlesel olarak elde edilen hicbir zaferin unutulmayacak ladar kiymetli oldugunu söyleyerek kapanişi yapar. Kisacasi steinbeck yine bekleneni vermis, doyurmuştur
Bitmeyen Kavga
Bitmeyen KavgaJohn Steinbeck · Sel Yayınları · 20165.9k okunma
Geri17
79 öğeden 71 ile 79 arasındakiler gösteriliyor.