-Nitekim kolektif bütün eylem, kurum, örgütlenme, arzu ve hayallerin yoğun bir saldırı ve değersizleştirmeyle karşı karşıya kaldığı, insanların kitle halinde örgütlerde bir araya gelmesi ve dayanışmasının en büyük tehlike sayıldığı, ortaklaşa bütün bağların çözüldüğü, birey fikrinin, bireyciliğin, bireyin kendini yaratmasının ve bireysel eylemin faziletlerinin vurgulandığı, topluca yerimizi kaybettiğimiz bir zamanın semptomu ancak depresyon olabilirdi. Diğerlerinden ayrılarak başarmak, güce ve zenginliğe ulaşmak için fırsatların, olanakların, seçimlerin sonsuz çoğaldığı bir dünyada her tökezleme, geriye düşme ve zayıflık ilk önce kendimizi hayal kırıklığına uğratmak anlamına gelmez mi? Günümüzde depresyonu, her birimize mecburen musallat olan ve bünyevi bir nitelik edinmiş bu ağır utanç ve suçlulukla başa çıkmanın, ona tahammül etmenin semptomu olarak düşünmeliyiz belki de.