Anita çok heyecanlıydı. Elimi sıkıca tutuyor ve üzerindeki minicik elbise yüzünden herkesin kendine baktığını bildiği için utanıyordu. Genç sarışın bir adamın çaldığı piyanonun üç masa yakınına oturduk. Anita’nın ne yiyeceğine ben karar verdim. Ve neredeyse mönüdekilerin üçte birini istediğimi söyledim. Tabii bir şişe de şarap. Anita gireceği kolu doğru tutturmuştu. Prensesti birkaç saatliğine. Zaten prenseslerin de Anita’dan farkı yoktu. Onlar sadece doğru adamla yatmışlardı. O kadar!…
Duygularının her birini hareket ve mimiklerle görünür kılma özelliğinin bu insana büyülü bir şekilde bahşedildiğini size daha önce de söyledim; ama hiçbir şey, yeryüzünde hiçbir şey çaresizliği, kendinden ümidi kesmişliği, daha hayattayken ölmüş olmayı bu hareketsizlik, şakır şakır yağan yağmurun altında bu durgun ve duygusuz duruş, ayağa kalkamayacak kadar, korunacak bir dam altı bulmak için birkaç adım atamayacak kadar yorgun olmak, kendi varlığına karşı bu olağandışı ilgisizlik kadar sarsıcı bir şekilde ifade edemezdi. Hiçbir heykeltıraş hiçbir şair, ne Michelangelo ne de Dante, son ümitsizliğin jestlerini, kendini sağanak halinde yağan yağmura teslim etmiş, kendini korumak için parmağını bile oynatamayacak kadar kayıtsız ve yorgun olan bu yaşayan insan kadar güzel hissetmemi sağlayamazdı.
Reklam
Canının bir parçasını, en değerli varlıklarından birini beklenmedik bir anda yitiriverince, yitirilenin geride bıraktığı karanlık boşluğun içine düşüveriyor insan. Oradan kurtuluncaya kadar da hiçbir şeyi görmüyor gözü...
O kadar çok insan var ki o kadar çok olay birden oluyor ki birini izlemek isterken başkasını kaçırıyorum...
"O hapları aldığımda nefret ettiğim birini öldürmeye çalışıyordum. İçimde başka, sevebileceğim Veronika'lar olduğunu bilmiyordum." "İnsan neden kendi kendinden nefret eder?" "Korkaklık belki de. Ya da hiç yakanı bırakmayan yanılmak korkusu, başkalarının senden beklediklerini gerçekleştirememek korkusu."
Sayfa 76 - Can Yayınları, 61.basım, Mart 2020, İstanbul
Onu seviyorsan, dedim, bir gün başka birini de seversin.
Reklam
Acı geçiyor mu bilmiyorum ama asla ve asla unutamayacağım bir gerçek var; hatırlamamak mümkün değil çünkü birini hatırlamayacağını tekrar ederken bile aslında onu hatırlıyorsun.
"Hayatı insana dar etmeye çalışan birini, hiç takmıyormuş gibi davranmaktan daha çok sinir edecek bir şey olmadığını biliyor."
Neden birini tanıyamıyorum, neden biri beni tanımıyor, sanki herkes ölmüş de burada bir ben yaşıyormuşum bunca unutuş arasında
Gözleri bağlı birini bezin arasından bakması için istediğin kadar yüreklendir, hiçbir şey göremeyecektir.
Reklam
Her­kes doğrunun peşinde, kimse doğru olmanın peşinde değil. Çünkü doğru birini bulmak, doğru biri olmaktan daha zahmetsiz olarak görülüyor.
Şu zamanda birini bulmak zor değil. Zor olan, bulduğunun değerini ve kıymetini bilebilmek. Başlamak değil, sürdürmek asıl mesele.
Sakin olmalıyım,olmalısın, olmalıyız
Şerefsiz kelimesini senin kadar hak eden birini görmemiştim.
Sayfa 168 - Epsilon Yayınevi
Cennetle müjdelenen on sahâbîden biri olan Ebû İshâk Sa’d b. Vakkâs(ra) anlatıyor: Veda Haccı senesinde Resûlullah (sav), ağır hastalığım sebebiyle beni ziyarete geldi. Ben: –Yâ Resûlallah (sav), hastalığımın ne kadar ilerlediğini görüyorsun. Ben zengin biriyim ve bir kızımdan başka da mirasçım yok. Malımın üçte ikisini sadaka olarak dağıtayım mı, dedim. –Hayır, öyle yapma, buyurdu. –Yarısını vasiyet edeyim, dedim. Peygamber (sav) yine: –Hayır, dedi. –Yâ Resûlallah (sav), malımın üçte birini vasiyet edeyim mi, dedim. –Evet, üçte biri yeterlidir, hatta üçte biri bile çoktur; zira mirasçılarını zengin olarak bırakman, onları halka el açacak bir hâlde fakir bırakmandan daha hayırlıdır. Allah rızasını gözeterek eşinin ağzına koyduğun lokmaya varıncaya kadar, onlar için yaptığın her türlü harcamadan dolayı sevap kazanırsın buyurdu.
“Görmezden geliyoruz. Başka birini tanımanın imkansızlığını. Yani, anlamanın ve anlaşılmanın imkansızlığını.”
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.