Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İstedim ki bana yakın olan insanlar birkaç kelimeyle, birkaç cümleyle, bir bakışla, bir nefes alışımla anlasınlar ne olup bittiğini. Çünkü ben böyle anlayabiliyorum. Eğer sahiden birinin yakınında duruyorsam, bu kadar da olsa farkına varabiliyorum olup bitenlerin.
''Daha önce hiç uzaktaki bir şeyin resmini çekmeye çalıştınız mı? Lensten baktığınızda bütün manzara bulanıktır. Sonra siz makinenin odağıyla oynarsınız, yakınlaştırıp uzaklaştırırsınız. Derken doğru ayarı bulursunuz ve birkaç saniye sonra -bum- görüntü netleşir. Her şey yerli yerine oturur. Resim tüm berraklığıyla karşınızdadır. Şu an Kate'e bakarken, benim için de durum aynı böyle. Sanki bir anda, gözlerimin üzerinden bir perde kalkıyor. Her şey o kadar net ki. Ona aşığım. Tek kelimeyle. Çaresizce. Acınası bir şekilde. Aşığım. Ben tamamen Kate'e aidim. Bedenimle, ruhumla. Ondan başka bir şey düşünemiyorum. Asla istemeyeceğimi sandığım her şey. Kate, hem genel anlamda hem de benim için mükemmel. Onun için her şeyi yaparım. Ne olursa. Hep yanımda yakınımda olsun istiyorum. Sürekli. Sonsuza dek.''
Reklam
tek kelimeyle mahvoldum
Eğleniyorlardı. Yaşıyorlardı. Ve ben, kafamın içine ve yalnız kendi ruhuma kapanmakla onların üstünde değil altında bulunduğumu anlıyordum. Şimdiye kadar zannettiğim gibi, kitleden ayrılmanın bir hususiyet, bir fazlalık değil, bir sakatlık demek olduğunu hissediyordum. Bu insanlar dünyada nasıl yaşamak lazımsa öyle yaşıyorlar, vazifelerini yapıyorlar, hayata bir şey ilave ediyorlardı. Ben neydim? Ruhum, bir ağaç kurdu gibi beni kemirmekten başka ne yapıyordu? Şu ağaçlar, onların dallarını ve eteklerini örten karlar, şu ahşap bina, şu gramofon, şu göl ve üzerindeki buz tabakası ve nihayet bu çeşit çeşit insanlar hayatın kendilerine verdiği bir işi yapmakla meşguldüler. Her hareketlerinin bir manası vardı, ilk bakışta göze görünmeyen bir manası. Ben ise dingilden fırlayarak, boşta yuvarlanan bir araba tekerleği gibi sallanıyor ve bu halimden kendime imtiyazlar çıkarmaya çalışıyordum. Muhakkak ki dünyanın en lüzumsuz adamıydım. Hayat beni kaybetmekle hiçbir şey ziyan etmeyecekti. Hiç kimsenin benden bir şey beklediği ve benim hiç kimseden bir şey beklediğim yoktu. İşte bu andan itibaren bende, hayatımın istikametine hâkim olan değişme başladı. Lüzumsuzluğuma, faydasızlığıma bu andan itibaren inandım. Ara sıra hayata tekrar döner gibi olduğum, yaşadığımı zannettiğim oldu. Hatta bunları düşündükten birkaç gün sonra, yepyeni bir vaziyet, beni bir müddet için tesiri altına aldı ve oyaladı. Fakat ruhumun en derin bir köşesinde bu kanaat, yeryüzünün bana ihtiyacı olmadığı kanaati, her zaman için yerleşip kaldı.
Sayfa 126 - 125ten başlıyorKitabı okudu
Hayatım boyunca kendimle ilgili olarak uzun açıklamalara girmekten kaçındım. Yani duygularımı bütün açıklığıyla uzun uzun anlatmadım kimseye. Bunu yapmak doğru muydu bilemiyorum ama bu böyle sürdü. İstedim ki bana bu kadar yakın olan insanlar birkaç kelimeyle, birkaç cümleyle, bir bakışla, bir nefes alışımla anlasınlar neler olup bittiğini. Çünkü ben böyle anlayabiliyorum. Eğer sahiden birinin yakınında duruyorsam, bu kadarla da olsa farkına varabiliyorum olup bitenlerin. Yakınlarında olmanın hakkını veriyorum ve bunu onlardan da bekliyorum...
❝İstedim ki bana bu kadar yakın olan insanlar birkaç kelimeyle, birkaç cümleyle, bir bakışla, bir nefes alışımla anlasınlar neler olup bittiğini. Çünkü ben böyle anlayabiliyorum.❞
Sayfa 59 - Doğan Kitap 20.BaskıKitabı okudu
" Hayatım boyunca kendimle ilgili uzun açıklamalara girmekten kaçındım. Yani duygularımı bütün açıklığı ile anlatamadım kimseye. İstedim ki bana bu kadar yakın insanlar birkaç kelimeyle, birkaç cümleyle, bir bakışla, bir nefes alışımla anlasınlar neler olup bittiğini. Çünkü ben böyle anlayabiliyorum."
Sayfa 61
Reklam
Cv
İstedim ki bana bu kadar yakın olan insanlar birkaç kelimeyle, birkaç cümleyle, bir bakışla, bir nefes alışımla anlasınlar neler olup bittiğini. Çünkü ben böyle anlayabiliyorum. Eğer sahiden birinin yakınında duruyorsam, bu kadarla da olsa farkına varabiliyorum olup bitenlerin...
Hayatım boyunca kendimle ilgili olarak uzun açıklamalara girmekten kaçındım. Yani duygularımı bütün açıklığıyla uzun uzun anlatmadım kimseye. Bunu yapmak doğru muydu bilemiyorum ama bu böyle sürdü. İstedim ki bana bu kadar yakın olan insanlar birkaç kelimeyle, birkaç cümleyle, bur bakışla, bir nefes alışımla anlasınlar neler olup bittiğini. Çünkü ben böyle anlayabiliyorum.
Tanışmak isteyenler önce adımı soruyor sonra ne iş yaptığımı.Ne kadar kazandığım, yaşım, nerede yaşadığım ise daha sonra gelen sorular oluyor.İnsanlar daha çok sayılarla ilgileniyorlar yada birkaç kelimeyle.Oysa kimse sormuyor en sevdiğim rengi, hangi mevsimden hoşlandığımı.Ben de bunlardan bahsedecek gücü bulamıyorum kendimde onlarla yan yana geldiğimde.
Her anda ne dememiz lazım; el hamdu lillâhi rabbil âlemin: “Ya rabbi! Sen övgüye layıksın, sen sevilmeye layıksın. Seni övemedim, bunu körlüğüme bağışla ya rabbi! Sen ki nimetlerini ikram ediyorsun, beni rızana davet ediyorsun, beni dostluğuna davet ediyorsun, beni Hz. insan olmaya davet ediyorsun. Ben bir avuç toprağa minnet etmişim, iki günlük
282 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.