"istemek"dedi ölçülü bir sesle, " ilginç bir sözcüktür. Yoksunluğu anlatır. Bazen o boşluğu başka bir şeyle doldururuz ve ilk baştaki istek bütünüyle kaybolur. Belki de senin sorunun istemek değil, yoksun olmak. Belki de cidden yaşamak istediğin bir hayat var."
... yalnızlığın, temelinde anlamsızlık yatan bir evrende insan olarak var olmanın ayrılmaz bir parçası olduğunu bilecek kadar varoluşçu felsefeye hâkimdi ama...
Toplum nedir ki? İnsanların çoğulu mu? Bu toplum denilen şey somut olarak nerededir? Yine de her nasılsa, şiddetli, sert , korkutucu bir kavram olduğunu düşünerek yaşamıştım hep.
Kadınların zamanı, parası, zihinsel enerjisi, fırsatları, sağlığı ve hayatları, "daha iyi" bir bedene ulaşma yarışında tükenir; bu yarış çocukların oyuncaklarına "cinsiyet" verdiğimiz anda başlar.
Karşılıklı olarak birbirlerini kandırıp, üstelik ne tuhaftır ki, hiç bir yara almadan, sanki bunun farkında değillermiş gibi gerçekten çarpıcı, berrak ışıltılar yayan şen inançsızlık örnekleriyle dolu insan yaşamı.
Eğer ben, herhangi bir nedenle - bu nasıl bir nedendir bilmiyorum ama - mevcut yaşamımdan aniden çekilip alınsam, varlığım sadece bir rakama indirgense, acaba ne olurdum?