Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Enes Koca

Enes Koca
@birokurbirhemsire
Bir gün iç çekerek anlatacağım bunu, Asırlar sonra bir yerde, diyeceğim ki: Bir ormandaydım ve yol ikiye ayrıldı ve ben, Daha az geçilmişinden gitmeyi seçtim. Bütün farkı yaratan da bu oldu işte. - Robert Frost
Reklam
Gökyüzünde sönmüş binlerce yıldız var ama parlamadıkları için kimse onların varlığından haberdar değil. Ben de onlardan biriydim. Varlığımla yokluğum birdi; çünkü diğerleri gibi parlamıyordum.
Çoğunlukla bir kitaptan kurtulmak ona sahip olmaktan daha zordur. Kitaplar, sanki asla geri dönemeyeceğimiz bir anın tanıkları gibi, bir ihtiyaç ve unutkanlık anlaşmasıyla tutunurlar insana.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yalnız Hem bilgesi, Hem delisidir Kendi dünyasının. Ayrıca; Hem efendisi, Hem kölesidir Kendisinin. Tadını çıkaramaz Görece'siz dünyasında Hiçbirisinin.
Yalnız Bir ordudur Kendi çölünde.. Sonsuz savaşlarında Hep yener Kendi ordusunu.
Reklam
Çünkü erkektim, güçlü olması gereken bendim. Böyle dayatmıştı toplum.
Sayfa 14
Bir anne baba için evladının büyümesi ne anlama geliyorsa, evlat için de ebeveynlerinin yaşlanması aynı şeyi ifade edermiş meğer: Kaybetme korkusu
Sayfa 10
Ve umut... Şimdi hiç görmeyen birine, gökkuşağını anlatmak kadar zor ve imkansız. (Cem Adrian)
Sayfa 5
Reklam
Gerçek ve kaliteli ilişkiler için sizden yardım isteyenlere kucak açın ama sizden faydalanmak isteyenleri ve iyiliğinizi alışkanlık haline getirenleri sırtınızdan atın. Hayır demenin nimetlerinden faydalanın.
Sayfa 42
Yaşamda sizi asıl yoracak ve yalnızlaştırabilecek şey, karşılaştığınız kötü insanlar değil, kötü insanlardan kaçayım derken kaçırdığınız iyi insanlardır.
Sayfa 34
Unutmayın en güçlü olan değil en uyumlu olan hayatta kalır!
Sayfa 30
Yaşamda olumsuz bir durum yaşamak, olumluları hissetmek için açılan bir kapıdır aslında. Bir durumun, bir duygunun olumsuzluğunu yaşadığınızda, olumlusuna daha hevesle sımsıkı tutunursunuz, onu kaybetmemek adına ne yapmanız gerektiğini daha iyi bilirsiniz, gözünüzde o olumlu duygular daha bir anlamlı olur. Kaybetmeyi öğrenmeyen kazanmayı bilemez. Negatif deneyimler hep sizi daha ileriye götürmeye çalışan öğretmenlerdir.
Sayfa 26
Aklınız sürekli sizde olmayıp başkasında olanda olunca sahip olduklarınız size hep az ve yetersiz geliyor. Oysa yürüyebilecek bacaklarınız, başınızı sokabilecek bir eviniz, gören gözleriniz, duyan kulaklarınız, istediğinizi yiyebilmenize olanak sağlayan sağlığınız, bunları anlayabilecek zekânız ve bilgi birikiminiz var. Üstelik sevebilme yeteneğine sahipsiniz.
Sayfa 25
Yaşam size ne getirir bilemezsiniz ama sizden ne götüreceğini siz belirlersiniz.
Sayfa 11
Reklam
Küçük, hüzünlü bir peri tanıyorum Bir gece rüzgarın uçup götürdüğü.
Bir gün, vakti geldiğinde, biz... anlarsınız işte, vakti geldiğinde.
Keyif için gelmiş bir ümmet değiliz. Dünyayı cennetleştirme iddiamız ve beklentimiz asla yoktur. Böyle bir beklenti iman ettiğimiz değerler açısından yanlış olur zaten. Cennet gibi bir dünya olamaz hiçbir zaman, cennete gidilecek bir dünya olabilir. Umudumuz ve gayretimiz de odur.
(Resûlüm!) Kullarım sana beni soracak olurlarsa (bilsinler ki) ben, şüphesiz onlara çok yakınım. (İsterse gönlünden geçirsin.) Bana dua edenin duasına icabet eder (kabul eder)im. O halde onlar da benim davetimi kabul ed(ip bana itaat et)sinler ve bana iman(da sebat) etsinler. Tâ ki bu sayede doğru yola (kurtuluşa) ulaşmış olsunlar. Bakara, 186
Fitneler ve şüpheler etrafımızı kuşattı. Dünya asıl, ahiret tali oldu. Eşya insan için yaratılmışken insan eşyaya esir oldu. Geceler gündüzleştirildi, gündüzler karartıldı. Büyükler küçültüldü, küçükler büyütüldü. Zaman daraldı, mekan küçüldü. Sabır bitti, heyecan söndü, umutlar ezildi. Fitneler ve şüpheler fırtına oldu, sel oldu ve sürükledi. Bedenlerden önce ruhlar yoruldu. Örnekler tükendi. Değerler yendi bitirildi.
Reklam
On yedi yaşında bir gence ordularını teslim ederek giden Peygamber aleyhisselama gözlerini dikmiş genç mü'minlere, kendisine ümmetin orduları emanet edilebilir bir genç olmak için çalışıp çırpınan, heyecanla emir bekleyen ve kendisini yaşadığı anın Üsame'si, Nesibe'si bilen aziz gence, Kendisini, ilk insandan bu yana biriken insanlık sorunları karşısında, insanlık için çıkarılmış en hayırlı ümmetin iman edenlerinden biri olarak bilen ve bunu dünyada var olmasının yegâne gereği olarak gören genç mü'min delikanlılara ve mü'min kızlara, Arandığı bütün zamanları ve mekânları doldurmayı sevda edinmiş, 'Buradayım ey ümmetim' diye uykusuz kaldığı geceler boyunca, Azim ve çalışma abidesi olarak meleklerin önünde çırpındığı her yerde, İşi vaktinden çok' bir genç, Mü'min, Salih amelli, Büyük emelli, Yaşı ile değil azmi ile değerlendirilen, Okur, düşünür, konuşur, Dili Kur'an'li, Gözü basiretli, Eli nasırlı, Haramların kirletmediği, hayallerin çökertmediği, Kullara kulluk düzeyinden Allah'a kulluk düzeyine yükselmiş, Arş'ın gölgesine ermeden soluklanmayan mübarek gence ithaftır. Bu kitap, ona bir duadır. Bu, ona söylenecek sözlerin özüdür, ön sözüdür.
Nermin güçlüydü, Sezen ise değildi. "Güçlü olmak abartılıyor." derdi. "Güçlü olmak istemiyorum ben. Sadece mutlu olmak istiyorum. Neden sürekli zorluklara göğüs germem ve bunu yaparken de isyan etmemem, bir kaya gibi sağlam ve bir yılan gibi dilsiz olmam bekleniyor ki? Hayat bana vadettiği mutluluğu verene kadar güçlü olmayı reddediyorum!"
Umutları, özlemleri ve korkuları içinde bir duanın ritmik ahengiyle yükseldiğinde dağlara haykırdı. Fakat dağlar insanoğluna sırtını döneli çok uzun zaman olmuştu. Haykırdığı ne varsa acimasızca yüzüne geri çarptı Nermin'in. Ve sonunda öğrendi Nermin; korkularına rağmen dimdik ayakta durmayı ve üzüntülerini bir zafer nişanı gibi taşımayı.
Yaşanmışlıkların, kayıpların ve mutlulukların izini taşıyan yorgun yüzüne inat, biçimli kahverengi gözleri bir çocuğunki kadar saf ve büyülenmiş bakardı dünyaya.
"Ruhum bir heykel gibi düşüp parçalanırdı. Bu sesleri duyanlar gülüyorum sanırdı."