"Ya Muhammed! Sana muasır olmadığımdan çok müteessirim. Beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, badema göremeyecektir. Binaenaleyh, senin huzurunda kemal-i hürmetle eğilirim." Bismark
Bismark eserinde diyor ki:
"Kuran'ı her cihetle tetkik ettim. Her kelimesinde büyük bir hikmet gördüm. Bunun misli ve beşeriyeti idare edecek hiçbir eser yoktur ve gelemez."
Reklam
Yaşlılar Devleti ayakta tutacak yetenekte değillerdi. Gençlerse, onu, olanca hızla, korkunç bir uçurumdan aşağı atmak istiyorlardı. Sultan Hamid, bu durumda, şöyle bir programla Devleti korumaya, yaşatmaya çalıştı: Yaşlı kadroyla Devleti yönetirken, genç kadroyu oyalayarak vakit kazanmak, bu arada, asıl kurtarıcı kadro olan yeni bir nesil yetiştirmek... Bismark bir sonuçtu ve memleketini seven mükemmel yetişmiş, yekpare bir aydınlar kadrosunun başındaydı. Sultan Hamid’in elinde böyle bir genç ve dinç kadro yoktu ve bütün trajedisi bundan başlıyordu.
"Dünya'da 100 gram akıl varsa; bunun 90 gramı Abdülhamid Han'da, 5 gramı bende, kalan 5 gramı da diğer dünya siyasilerindedir." Otto Von Bismark
Bismark eserinde diyor ki: "Kur'an'ı her cihetle tetkik ettim, her kelimesinde büyük bir hikmet gördüm. Bunun misli ve beşeriyeti idare edecek hiçbir eser yoktur ve gelemez." Ve Peygamber'e hitaben der: "Yâ Muhammed! Sana muasır olamadığımdan çok müteessirim. Beşeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa görmüş, ba'dema göremeyecektir. Binaenaleyh, senin huzurunda kemal-i hürmetle eğilirim." Bismark
Sayfa 267
"Fotoğrafın sahibine benzediği çok seyrek görülen bir şeydir," dedi. Bunun nedeni de açık: Orijinalin kendisine, yani her birimizin kendimize benzediğimiz anlar seyrektir. "İnsanın yüzü çok seyrek olarak en önemli olanı, kişinin en karakteristik özelliğini açığa vurur. Oysa sanatçı yüzü inceler, fırça elinde olduğu anda yüzde bu özellik bulunmasa bile sezinler onu. Fotoğraf makinesi ise kişiyi olduğu gibi kopya eder. Fotoğrafta Napolyon'un aptal, Bismark'ın ise kibar görünümlü çıkması olasıdır. Burada, bu portresinde güneş Sonya'yı sanki özellikle, onun için en önemli anında, utangaç, mahsun tutkulu, biraz yabani ürkek sağduyusuyla yakalamış. İçimin onun bir portresine sahip olmak tutkusuyla yanıp tutuştuğuna sonunda onu inandırdığımda ne çok sevinmişti, ne mutlu olmuştu! Gerçi portre pek öyle eski değil ama, o zamanlar gene de daha bir gençti, daha bir güzeldi. Bununla birlikte, yanakları o zamanlar da çöküktü. Alnında aynı kırışıklıklar, bakışlarında aynı ürkeklik vardı. Bütün bunlar yıldan yıla daha bir derinleşti, çoğaldı.
Sayfa 482 - Üçüncü Bölüm, VII - İletişim Yayınları 2. Baskı (2004)Kitabı okudu
Reklam
400 öğeden 351 ile 360 arasındakiler gösteriliyor.