TEMMUZ AYINDA OKUDUKLARIM -1
#haziran bitmek bilmedi #temmuz un da pek bir acelesi varmış gibi aldı başını gitti. Kala kala #ağustos kaldı elimizde yaza dair.🤭O da bitti miydi pufff tatil biter ve işbaşı 🫣Tatilin en çok bolca kitap okuma zamanımın olması kısmını seviyorum. O yüzden yazın ikinci ayı temmuzu da verimli ve bol okumalı geçirdim. Bu ay 23 kitap okudum. Birbirinden
BİR ÖLÜMÜN ANLATISI I.BÖLÜM
Reklam
Çocukluğumuz
Biz çocukken erik ağaçlarına dalardık. Olmamış erikleri midemiz ağrıyana kadar yerdik. Ağacın sahibi bize kovana dek doymaz, inmeyi enayilik sayardık. Biz çamurlu yollarda top koşturarak büyüdük. Koştururken ayaklarımız kıçımıza değerdi. Pantolonlarımızın çamurlarını temizlemekle geçerdi saatlerimiz. Başka pantolonumuz da yoktu zira. Biz
Henüz beş yaşındaydım evimiz yüksek bir kayalığın dibindeydi ara ara taşlar yağardı duvarlara çarpınca hissederdik gürültüsünü sarsıntısını . Bir göz odaydı banyo mutfak yatak odası mı neydi onlar bilmezdik üç kardeştik mahallenin çocuklarıyla oynadığımız oyunlar bizi mutlu ediyordu o zamanlar dünya çok güzel çekici yaşanılası geliyordu .
Alıntıdır...
"Pendik Tiyatrosu" adlı bir girişimde bulunmuştuk genç arkadaşlarla beraber. 1967'de, Kemal'le ilk kez orada tanışıp samimi olduk. Paramız yoktui beş kuruşsuz dönemlerimizdi. Geceleri yemek yedikten sonra, o zamanlar alkolle aramız yok, parasızlıktan çay bahçesine filan da gidemiyoruz.. Sabahı bekliyoruz fırınlar açılsın diye. Fırından ekmek alıyoruz. O zamanlar ortalık o kadar sakinki; manav domatesini biberini yerinde bırakıp gidiyor geceleri. Biz de o domateslerden alıp tuza banarak yiyoruz. Öyle geçiyor günler.. Provalar oldu, oyunlar başladı derken biz hâlâ, devamlı domates alıyoruz aynı tezgâhtan; ama bayağı alıyoruz yani. "Alıyoruz" dediğim, düpedüz çalıyoruz!.. Yıllar sonra o Kemal Sunal, ben Bülent Kayabaş olduktan sonra, bu anıyı anlattık birbirimize. Çok güldük, hüzünlendik, derken düştük Kemal'le Pendik yollarına, domateslerini çaldığımız o adamı bulmaya.. Bulduk da.. Tabii bu arada bayağı ünlü olmuşuz artık.. "Vaaay!" dedi adam, "Ne arıyorsunuz siz burada?" "Yahu Mehmet Amca" dedik, "Biz böyle böyle, aşağı yukarı iki günde bir senin kasalarından domatesleri çalar, tuza banar yerdik.." Adam durdu durdu, bir ağlamaya başladı ki sorma.. "Ne oldu amca?" dedik. "Siz," dedi. "nasıl bana söylemezsiniz? Siz bana neden gelmezsiniz? Ben size ne domatesi, her gün yemek verirdim!" diye ağlıyor. Biz ağlıyoruz, adam ağlıyor.. O zamanki insanların değeri, havanın, suyun, deniz kenarının tadı, her şey bir başkaydı. Beş kuruşsuz da olsak, başka hiçbir sorun aklımızda yer etmezdi o dönemlerde.. (BÜLENT KAYABAŞ/2016)
Tezer Özlü, 1966
-Esin’e- Akşam çok uzun süreden sonra gelmişti. Aynı akşamın gecesi çok derin, karanlık, olağanüstü karanlık oldu. Bir ara ağaçlar altında yürüdüğümüzü hatırlıyorum. Sonra suya atladılar yanımdakiler. Belki ben bunun için döndüm eve. Bilmiyorum. hatırlamıyorum. Evde her gün üzerinde oturduğum bir koltuk var. Camdan düzensiz bir duvar, bir ayva