Bir bey iyi yürekliyse, hayranlık uyandırır! Ama bey vardır, ahmaktır, boş bir çuval gibi... İçine ne koyarsan onu taşır. Bizde böyle kabuk çoktur: Bir bakarsın, eh, adama benzer gibi... ama yakından bakınca görürsün ki, yalnızca bir kabuk! İçi yok! İçi yenilip, bitmiştir! Okutmak gerek bizim milleti, zihnini bilemek gerek.
milliyetimizin esası, ruhu ise İslâmiyet'tir
Meşveret-i şer'iyeden aldığım ders budur: Şu zamanda bir adamın bir günahı, bir kalmıyor. Bazan büyür, sirayet eder, yüz olur. Bir tek hasene bazan bir kalmıyor. Belki bazan binler dereceye terakki ediyor. Bunun sırr-ı hikmeti şudur: Hürriyet-i şer'iye ile meşveret-i meşrua, hakikî milliyetimizin hâkimiyetini gösterdi. Hakikî
Sayfa 193
Reklam
Büyürken kızgınlık ve kırgınlıkla durduğumuz noktalar oldu elbette. Sahip olabilme gücümüz arttıkça eksikliklerimizi fark ettik. Doğrusu bizde olmayan her şeye "eksiklik" dedik. Şimdi, durduğum yerde, kendime en çok bunu soruyorum; onlar eksiklerim miydi gerçekten, yoksa her birinin olmayışı mıydı beni böyle "tam" yapan?
Sayfa 50 - Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları
Adım Ali Haydar. Dersimliyim. Aleviyim. Kürdüm. Hozat'ın İn Köyü'ndeniz biz. Aslı Yini'ymiş, "çeşme" yani. Köy dediysem, bizde fındık kadar yere köy derler ya Hozat bile üflesen yıkılır. Çocukken büyük görmüşüm, meğer küçükmüş. ... Kadınlar doğurur, ölürsün, sonra anan yine doğurur, yine ölürsün; ölmeyen kalır. Biz dört kardeşiz, üç de ölen var. ... Ablam Meral. Bir yaş büyük benden. Doğruysa eğer. Nüfus kağıtları bizim oralarda hükümsüzdür. Böyle bileğim gibi saçları vardı, simsiyah. Annem ölünce avuç avuç yoldu saçlarını. Amcamın oğluyla evlendirdiler onu. ... Herkes yedi deyince okula gitmez bizde. Bazıları hiç gitmez. ... Anam beni doğurduğunda çok küçükmüş. "Çocuktum" derdi. Ben de anlamazdım ne demek çocuk. Köyün kızlarına bakardım, biz onları çocuk diye görmezdik, kız diye görürdük. Evden çıktıklarında ya su taşırlar du kuyudan, ya ağlarlardı bir kenarda, ne bileyim neden. Habire dayak yerlerdi, analarından, babalarından, herkesten. Bizden çok dayak yerlerdi, biz kaçardık. ....Bizim oralarda kadınlar hemencecik ağlayıverir.
Sayfa 116Kitabı okudu
Bir-iki Filistin iletisi atıp sonra nasıl gülebiliyoruz, utanmadan!
~~~ Selahaddin Eyyubi, dedi Şeyh Ahmed Yasin. Kudüs, haçlı işgali altındayken yıllarca gülmedi. Her daim ağlayıp durdu. Bu durum çevresindekilerin gözünden kaçmadı. Nedenini merak edip dururlardı. Bir gün bir hatip; sohbetinde, gülmenin ve tebessüm etmenin gereğinden bahseden nasihatlerde bulundu. Namazdan sonra o İslam hadimi büyük kumandan, yanından geçen hatibin elinden tuttu ve tarihe mal olacak şu sözleri söyledi: "Hocam! Zannedersem nasihatlerinizle beni kastettiniz. Ama Allah aşkına söyler misiniz? Peygamber aleyhisselatu vesselamın miracının ilk durağı olan mescit, düşmanların elinde esirken ben nasıl gülerim?" Kardeşlerim! O büyük insan kadar yüreği yanan kişiler olmasak da, maalesef Aksa'mız bugün esir, bugün Yahudi çizmesi altında... Peki, Selahaddin Eyyûbbi ne yaptı da Kudüs'ümüzü İslam'a armağan etti? Merak etmiyor musunuz? Söyleyeyim: Mescid-i Aksa'yı haçlı zulmünden kurtarana kadar hep bir çadırda yaşadı. Bu hareketiyle şunu demek istiyordu: Allah'ın evi esirken benim nasıl evim olabilir ki? İşte onlar, işte biz!.. Allah'ın dinini böyle korudular ve ilahi yardımlara böyle mazhar oldular. Şimdi sıra bizde kardeşlerim! Allah'ın dinine, mabedine sahip çıkmanın sırası... ~~~
DEĞERLENDİRME ve SONUÇ
Görüldüğü gibi domuz, hayatımızın birçok yönüne girmiş ve hiç tahmin etmediğimiz noktalarda bile karşımıza çıkabilmektedir. Bizim buraya kadar aktarmaya çalıştığımız alanlar ise, gerek bizzat müşahede ettiğimiz gerekse ilgili eserlerden elde ettiğimiz bilgilere dayanmakta... Bahsettiğimiz ürünlerin sadece domuz katkılı olma diye bir şartının
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.