Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Tam bugün çok enerjikim böyle gitmeli diyorum ama analarına laf anlatamıyorsun ki danalarına anlatabilesin kimsede demiyor ki benim yoğurdum ekşi herkesin çocuğu melek sorun bizde.. He tamam heee kaldı 33 gün.. 😬
Madem düşmek bu dünyanın bir huyu, o halde kalkmayıda kendimize huy edinmeliyiz. Geleceği görmek için münnecim olmaya gerek yok. Düşeceksin ve daha çok düşeceksin. Bu kesin. O halde kendini koşullayabilirsin. Düştüğünde ne kadar erken kalkarsan o kadar senin için iyi. Düşmekten yoruldum artık, bıktım artık, çok düştüm, demenin dizlerine bir faydası var mı? Kalkmaktan başka yapacak iyi bir şeyin var mı? Ne anlamı var oturup sızlanmanın, bizde insanız canım demenin. Bu dünyada bu böyle. Rahat yok. Düşmemek yok. Acının olmadığı bir yer değil, dünya. Sen menziline odaklan. Domino taşı misali. O sürekli yıkılacak. Yaptığın onca taş teker teker yıkılacak. Bu böyle, dünya böyle bir yer. Asıl soru sen ne yapacaksın? Yıkılan taşları, isyankar bir eda ile izleyecek misin? Yoksa elini yıkılan taşların arasına koyup, tekrar dizmeye mi başlayacaksın?
Reklam
Belki de vicdanıyla baş başa kalınca, "Namus da neymiş, kan dökülse ne çıkar sanki?" diye sorar kendi kendine. Belki bana itiraz edenler, hasta, kuşkulu tabiatlı olduğumu, ölçüsüz iftira ettiğimi, sayıkladığımı, büyüttüğümü söyleyenler çıkacaktır, öyle olsa keşke. Bu herkesten önce beni memnun ederdi! İsterseniz inanmayın, beni hasta
Sayfa 925 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Bir yazar büyük ölçüde okunmak için yazar (tersini söyleyenlere hayran olalım ama inanmayalım). Gene de, yazar, bizde, gittikçe artan bir biçimde, okunmamaktan başka bir şey olmayan şu son kutsanmayı elde etmek için yazıyor. Gerçekten de, çok satışlı basınımızda çarpıcı bir yazının konusunu sağlayabildikten sonra, adını bilip hakkında yazılacakları okumakla yetinerek kendisini hiçbir zaman okumayacak olan çok sayıda insan tarafından tanınmayı iyice güvenceye almış demektir. Bundan böyle olduğu şey olarak değil, işi başından aşkın bir gazetecinin verdiği imgeye göre tanınmış (ve unutulmuş) olacaktır. Demek ki, yazın alanında bir ad edinmek için kitaplar yazmak zorunlu değil artık. Akşam basınının sözünü ettiği bir kitap yazmış diye bilinmek yeter, bundan böyle bunun üstüne yatabilirsiniz. İster büyük olsun, ister küçük, bu ün haksız kazanılmış bir ün olacaktır kuşkusuz. Ama ne yaparsınız? Bu rahatsızlığın iyi gelebileceğini düşünelim, daha iyi.
Sayfa 32 - CAN YayınlarıKitabı okudu
'' Bizde malum, düşmemeye bakmalı, düştün mü bir daha sonuna kadar belini doğrultamazsın. Niye böyle olsun? Ben kalkınmak istiyorum! ''
Emekli İstihbaratçı gözünde Kürtler ile PKK
Kürt meselesinin hedefi hiçbir biçimde Kürtleri rahat etmesi veya kendi kimliklerini yaşatması değildir.Zaten Irak'ta herkes kendi kimliğini yaşatmaktadır. Ona müdahalede pek fazla olmamaktadır. Bundan sonra olacağı da yok. Kürt oluşumunun da temel hedefini Türkiye oluşunun ve Türkiye'de bu çatışmaların tahrik edilmek istendiğinin bilinmesi gerekir. Burada yapacağımız şey, bir Kürt aleyhtarlığı değildir. Onu kesinlikle söyleyeyim , sadece bu çatışmalara tahriklere kapılmamaktır . Yarın bizde de bir takım böyle şeyler olabilir.Etnik provokasyonlar olur. Bir Kürde karşı bir davranış yaparlar, Türkiye'ye atfederler . Veya daha muhtemel Kürtlerin içerisinden provokatif bir takım grupları tekrar Türkiye'yle çatışmaya sokabilirler . Bunları soğukkanlılıkla karşılamak lazım. En azından ne amaçla yapıldığını görmek lazım. Kitleyi temsil edip etmediğini görmek lazım. Meseleyi mutlaka siyasi açıdan önce değerlendirmemiz lazım.
Reklam
Hz.Osman kuyunun işletim hakkının bir gününe karşılık 12000 dinar verdi. Sonra mescide geldi ve şöyle dedi: "Ey Müslümanlar! Ben Rûme Kuyusu'nun birer gün arayla işletim hakkını satın aldım. Bundan böyle kuyunun işletim hakkı bir gün bizim, diğer gün kuyu sahibi Rûme el Gıfari'nindir. Siz işletim gününün bizde olduğu gün gidin, su ihtiyacınızı karşılayın. Lakin sakın ertesi gün gidip de parayla su almayın." Ve bu sözler o günkü İslam toplumunda karşılık buldu. Hz.Osman'ın bu sözüne Müslümanların hemen icabet etmeleri, o toplumdaki birliğin, ümmet olma şuurunun gelişmiş olmasının en güzel örneklerindendir. Buradaki en güzel hatıra nedir biliyor musunuz? -Nedir Hocam? O kadar güzel ki... Hz Osman (r.a.) kuyunun işletim hakkını almış olmasına rağmen su testilerini alıyor, gelip sıradan bir insan gibi sıraya giriyor ve sıra kendisine geldiğinde testileri doldurup gidiyor. Allah (c.c.) ondan ebeden razı olsun.
Sayfa 20 - Profil KitapKitabı okuyor
"Bön yoptom!"Bön boşordom!" gibi sözleri çevremizde sıkça duyarız. Aslında Cenab-ı Allah nasip etmese en ufak bir işi dahi yapamayız. Kısacası bizde bir numara olduğu için değil O nasip ettiği için oluyor. Fakat kişi kendini ve haddini bilmeyince ortaya böyle hadsiz ifadeler çıkıyor.
Günaydın canım insan, en çok sana günaydın...♡
Sabah kalk, hemen üstünü giyin, çay salonuna berbat bir çay içmeye git. Bizde böyle mi bu işler! Acele etmeden yataktan kalkarsın, bir şeylere kızarsın, biraz dırdır edersin, iyice kendine gelirsin, her şeyi etraflıca düşünür, acele etmezsin.
208 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
6 günde okudu
"KİMİN KİM OLDUĞUNU ÇÖZEMEDİĞİMİZ ZAMANLAR."
Çoğumuzun çocukluğundan hatırladığı, anne, baba ya da başka büyüklerinden duyduğu masallar, efsaneler vardır. Öyle bir anlatırlar ki size, öyle bir kaptırırlar ki kendilerini, , onlara bakan, bilgi açlığıyla bekleyen birkaç göze, anlattıkları hikayenin gerçek olduğunu ispat etmek isterler sanki. Ben de bir zamanlar o çocuklardan biriydim. Babamın
Luna
LunaBuğra Gülsoy · İnkilap Kitabevi · 2022246 okunma
Reklam
Yakın Tarih Dersleri İkinci bir adam Atatürk sonrası Türk Cumhuriyeti devletini yönetemedi. Mustafa Kemal Atatürk gibi bir ileri görüş dahisinin yerini doldurmak kolay değildi. İkinci dünya savaşı birinci dünya savaşının başarısızlığı emperyalizmin tarafından giderilmek istendi. Bugün devam eden birinci dünya harbidir. Batı emperyalizmi
Böyle olsa çağ açılıp çağ kapanır :)
Üstelik bizde eş seçimini erkekler yapmaz" diye sürdürmüş sözlerini. "Kiminle evleneceğine kadınlar karar verir. Tabii erkek de bir kızı görüp beğenebilir, ona talip olabilir ama son sözü her zaman kadınlar söyler. **Çünkü biz, aşkın kaba kuvvetle ilgisi olmadığına inanırız.** Gönüllü olmayan bir evlilik, sıtmalı su gibi hastalık yayar her yana. O evde ne kadın, ne erkek ne de çocuklar mutlu olur. Bu hakikati yıllar önce gören atalarımız, eş seçimini kaba kuvvete sahip olan erkeğe değil, güzelliğe sahip olan kadına bırakmışlar. Ki hayat da bu seçimi doğrulamakta...
Sayfa 86 - Yapı Kredi Yayınları
İngiltere'nin kaba kent roughs¹ [görgüsüz] tabakasında, çocuklara acımasız davranma olayları sıkça görülür. Ama İngiliz jürilerinin beraat kararını bana göstermelerini isterdim. Ah, bizim jüri üyelerinin karşısına, örneğin kilise kubbesi için ağzına geleni söyleyen bir raskolnik çıksın da görelim, işin rengi değişir o zaman. İngiltere'de böyle biri mahkemelik bile olmaz, ama bizde beraatı ancak rüyasında görür. Oysa küçük bir kızın uğradığı kötü muamele için "genç bir kadını mahvetmeye değer mi?" deyiverirler bizde. Öyle ya, üvey anne, yani kurbanın annesi sayılır, orada neler geçerse geçsin, yedirir, giydirir, biraz da döver.
Sayfa 1045 - Yapı Kredi Yayınları
İnsan olsaydım hava değişimi yüzünden böyle olduğunu söyleyip suçu soğuyan havaya atardım ama asıl değişikliğin bizde olduğunu biliyorum.
Bir zamanlar...
"Böyle sabahleyin erken kalkıp da şu keyfi yetiştirmek! "Hoşunuza mı gitti Madam?” "Vallah pek âlâ! Ben hemen diyebilirim ki, müddet-i ömr, sabahtan evvel kalkmamışımdır. Ne hoş, biz biliyoruz ki, şimdi bir saat sonra sabah açılacak ve biz de onu göreceğiz. Öyle değil mi?” "Hem de deniz üzerinde göreceğiz.” "Üşümez miyiz ya?” "Kürkler var,ihramlar var, şallar var, paltolar var. Ne üşüyeceğiz! Bahusus ki,r om dahi var.” "Vallahi pek hoşuma gidiyor. Râkım sana doğrusunu söyleyeyim mi? Türklerin her hâli, Avrupa'nın her hâlinden iyi.” "Yok Madam, pek de öyle değil a! Vâkıâ bizde kış mevsiminde her sabah böyle bir zevk etmek olur ama Avrupa'nın da zevkleri fena mıdır ya?” "Yalan söylemiyorum Râkım, vallah ciddi söylüyorum. Vâkıâ Avrupa'nın dahi eğlencesi çoktur ama "monoton” daima bir siyak üzeredir. Bir kere kış geceleri uzun olduğu zaman alafranga saat on ikiden yani gece yarısından evvel yatılmaz. Hele saat ikiye kadar da oturulduğu olur Ya! Bu hâlde uyandığımız zaman yine ortalığı gündüz olmuş buluruz. Yani demek isterim ki, biz tabiatın yalnız bir akşam letafetinden Sabahı, o sabah ki tabiatın uykudan uyanması demektir, o güzel sabahı temaşadan hemen dâimî suretle mahrum kalırız.”
Sayfa 157Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.