Bizler ism-i Hakem’in tecellisiyle hak ile batılı; hayır ile şerri; yanlış ile doğruyu; iyi ile kötüyü; güzel ile çirkini birbirinden ayırt edebiliriz. Şayet bu tecelli olmasaydı, neyin hak neyin batıl olduğunu hiçbir zaman bilemez, şaşkın bir hâlde kalırdık.
Tüm sözlerinin ve ilgilerinin altında yatan, daha şimdiden şu saklı anlamı şimdiden kavramak gerekiyordu: “Gebereceksin, tatlı askercik... Gebereceksin... Savaş bu... Her koyun kendi bacağından asılır... Her ağacın meyvesi olmaz... Her insanın vadesi bir gün dolar... Senin çaresizliğini paylaşır gibi yapıyoruz... Ancak ölenle ölünmez... Sağlıklı ruhlar ve bedenler için her şey bir tür eğlence gibi olmalıdır, işte o kadar, bizler de, sağlam, güzel, saygın, sağlıklı ve terbiyeli genç kızlarız... Bizler için her şey, biyolojinin kaçınılmaz bir sonucu olarak, neşeli bir gösteri oluyor, neşeye dönüşüyor! Sağlığımız bunu gerektiriyor! Ve biz kendimizi acıların çirkinliklerine asla terk edemeyiz... Bizim uyarıcılara gereksinmemiz var, yalnızca uyarıcılara... Sizler çabucak unutulacaksınız, askercikler... Uslu çocuk olun, bir an önce geberin... Geberin ki savaş bitsin, biz de sizin kibar subaylarınızdan biriyle evlenebilelim... Esmer olsun ama!.. Yaşasın babamızın hep sözünü ettiği şu Vatan!.. Savaştan döndüğünde aşk kim bilir ne güzeldir!.. Madalyalı olacak kocacığımız!.. Havalı olacak... Eğer hâlâ o sırada var olmaya devam ediyorsanız, askercik, o güzelim düğünümüzde onun şık çizmelerini cilalayabilirsiniz... O zaman bizim mutluluğumuz sizi de sevindirmez mi, askercik?..”
Reklam
Burada, doğruya doğru, bize zılgıt çekilmiyordu, hatta bizimle yumuşak bir ses tonuyla konuşuluyordu, bize hep ölüm dışındaki konulardan söz ediliyordu, ancak yine de mahkûmiyet kararımız daima, imzalamamız istenen her kâğıdın bir ucunda, bizi düşünerek alınan her önlemde, gayet açık ve seçik bir biçimde yer alıyordu: Yaka kartları... Künyeler...
Anlaşılan, kökenleri ne olursa olsun, hepsinin aklı sadece buna çalışıyordu. Sanki bu onlara iyi geliyordu. Yeni sapıklık buydu. “Fransa, dostlarım, sizlere güvendi, o bir kadındır, Fransa, kadınların en güzeli! diye başladı şakımaya. Sizin kahramanlığınıza güveniyor Fransa! Saldırıların en alçağının, en dehşetengizinin kurbanı oldu o.
Bizler tekrar tekrar yaptığımız şeylerden oluşuruz. Bu durumda kusursuzluk bir eylem değil, alışkanlıktır."
ARİSTOTELESKitabı okudu
Bir Yusuf, bir Şivekâr Anlamı yoktu artık ayrı hayatlarının Çabuk anladılar ki armağanmış yaşadıkları Verilmeyi beklemişler birbirlerine. İki insan diyelim isterseniz artık onlara Bizler de baş vuralım Tarihin ve tabiatın Güç yetiremediği O ifadeye.
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.