Emre Eru

"Saf Aklın Eleştirisi"nde çok ünlü ve aynı ölçüde, çok çok güzel bir bölüm vardır -"algının beklentileri" başlıklı. Tam da başka bir düzeyde Kant'ın, sonradan Hölderlin'in anlatacağının aynısı bir hikâyeyi bize anlattığını göstermek isterdim. Ama bu Yunan tragedyası konusunda değil. Tuhaf gelebilir ama bilimsel fizik hakkında. "Algının beklentileri" başlığı altında olağanüstü on iki sayfa var.
Reklam
Böylece Hölderlin şunu diyebiliyor: insan (yani zaman bilinci) artık bir kesiklikten başka bir şey değil, Tanrı artık boş bir zamandan başka bir şey değil. Bu ikili bir yüz çevirmedir. Kant bu noktaya kadar varmamıştı - hemen belirteceğim çok basit bir nedenle: Aslında Kant Tanrıyı ve ruhu bilinçten türetiyordu.
Ve, fırtınalı gecelerde, gözlerim çakmak çakmak, saçlarım fırtınada kamçı gibi savrulurken, ben, tıpkı yol ortasında yapayalnız bir taş gibi, insan konudarının çevresinde dolaştığım sırada, bacaların içine sıvanan kurum gibi kapkara bir kadife parçasıyla örterim yıpranmış yüzümü:

Reader Follow Recommendations

See All
Güneşin kendisi götürdü beni karanlığa; öylesine kalındı ki aydınlığı, evreni bütün biçimleriyle pıhtılaştırıyor, bir karanlık parıltıya boğuyordu.
İnsan yok olurmuş. Olabilir. Ama dayanarak yok olalım. Yazgımız hiçlikse bile, bunu kendimiz hak etmiş olmayalım. Oberman
Sayfa 124Kitabı okudu
Reklam
Bir imge asla yalnız değildir. Önemli olan, imgeler arasındaki ilişkidir. Algılanım salt optik ve sesli hale geldiğinde, artık eylemle değilse neyle ilişkiye girer?
Bilimin gerçek amacı fonksiyonlar yaratmak, sanatın gerçek amacı hissedilir yığışmalar [agrégats] yaratmak ve felsefenin amacı kavramlar yaratmaktır.
Sayfa 134Kitabı okudu
Ancak bu ne demek­tir? Rene Char: "Tehlike senin aydınlığın olsun" diye yazdığında, Ge­orges Bataille, şansı ve şiiri karşı karşıya koyarak: "Şiir yokluğu şans yokluğudur" dediğinde, Hölderlin yıkımın bu boşluğunu "acının bü­tünlüğü, mutluluğun bütünlüğü" olarak adlandırdığında, bu sözcükler­le söylenmeye çalışılan nedir?
Sayfa 236Kitabı okudu
Biricik, sonsuz ve çe­tin yaşama bu, ölçüsüz ve sakınımsız, dönüş yapma özlemi bizim esine mal etmeye çalıştığımız sevinçli devinimmiş gibi görünür. Bu devinim aynı zamanda ölüm arzusudur.
Sayfa 258Kitabı okudu
Ve mazoşist ordali terimleriyle cevap verir: Daima senin elinden ge­lenin daha fazlasına dayanacağım. Ve benim hazzım daima yer değiş­ tiren ve asla doldurulmayan o fazlalıktadır. Benim hazzım senin yap­tıklarında değil, senin her bir vücut hareketinin kendi önünde oluştur­duğu o boş gölgededir.
Sayfa 120Kitabı okudu
Reklam
Senin benim ne olabileceğime dair hayal edebileceklerinin sınırında, ben hazzımı olumlarım.
Sayfa 120Kitabı okudu
- Haz etkinlikle aynı şey değildir, ondan farklıdır; - Bununla birlikte haz, ancak gerektiği şekilde yerine getirilen et­kinliğe eşlik eder; - Ve diğer yandan, ne kadar tekil duyum etkinliği varsa, o kadar birbirinden ayrı haz vardır.
Bu acı, bu korku, bu aydınlık nedir? Işığın ışıkta unutuluşu.
Heidegger'in Varlık ve Zaman'm 40. bölümünde sunduğu analiz, ölüm karşısındaki varoluşsal ızdırabımızın kökten bir tekinsizlik (derin bir uyumsuzluk, benliklerimizde bile kendimizi evimizde hissetmeme hissi) olarak deneyimlenmesiyle ilgilidir.
Sayfa 100Kitabı okudu
Hegel o meşhur efendi-köle diyalektiğinde, Freud tekinsiz ile ölüm dürtüsü üstüne yazılarında, Marx fetişizm ve yanlış bilinç analizlerinde, Sartre ve Heidegger gibi varoluşçular sahte varoluşa ve yanlış inanca dair ayrıntılı fenomenolojik tanımla­ rında, ben ile öteki arasındaki şiddetli çatışma üzerinde dururlar.
"Ölecegini ve sonsuza dek yitireceğimi bildigim birini na­sıl kıskanabilirim. Asıl kıskançlığım, tüm gücümle onunla ölme­yi istemek olabilirdi."
Sayfa 186Kitabı okudu
Reklam
Gerçekten söyleyecek bir şeyleri olanlar, bundan asla söz et­mezler.
Sayfa 215Kitabı okudu
Insan arzuya egemen olmadıkça, hiçbir şeye egemen olamaz. Ve neredeyse hiçbir zaman arzuya egemen olunamaz.
Sayfa 226Kitabı okudu
Acıda ortaklık yoktur, mutsuzluk ortaktır.
Hava, acımasız ve korkunç kuşlarla dolu.
Ruhun devinimlerine atfedilen önem beni incitiyor. Melan­kolikseniz, ikili yaşam olanaksızlaşıyor. Çünkü iyi yaradılışlı bir kalbiniz varsa, size sorulan çok sayıdaki soruya katlanamayabi­lirsiniz. O zaman bu durum, neredeyse, şehvet ya da arzu kadar önem kazanabilir.
Yazmak, her şeyle ilişkiyi kesmektir. Bir tür, sanattan el çek­mektir. Yeniden yazmak. Çaba, her zaman bir kazanç sağlar, ne olursa olsun. Başaramayanların sorunu tembelliktir.
Reklam
Cehennem, bu bedenle yaşamaktır - bu yok olmaktan yeğdir.
Güne nüfuz eden bulutlar ve güneş. Sarı pullu bir soğuk. Her günü gösteren bir zaman çizelgesi yapmalıyım. Dünden gelen bu saydam parlak güneş. Işıkla titreşen körfez - nemli bir dudak gibi. Ve ben bütün gün çalıştım
Acımasızca bile olsalar. Yazmak zorundayım, aynı yüzmek zorunda olduğum gi­bi, çünkü bedenim bunu buyuruyor.
Birazdan, başka şeyler ve insanlar beni ye­ niden ele geçirecekler. Ama şu dakikayı zamanın dokusundan kesip ayırmama izin veriniz, başkalarının sayfaların arasına bir çiçek bırakması gibi.
Birincisi, doğal çiçeklerin kısacık ömrü, dünyadaki tüm yaratıkların faniliğini gösteren ahlaki bir metafordur. Bu bağlamda, çiçek resmi estetik bir memento mori işlevi görür.
Çünkü yazmak gececil şeydir; kendini karanlık güçlere bırakmak demektir, aşağıdaki bölgelere inmek, kendini saf olmayan kucaklaşmalara teslim etmektir.
Sayfa 204Kitabı okudu