"Efendim, bir kadının beste yapması bir köpeğin arka ayaklarıyla yürümesi gibidir. İyi yapılmamıştır ama yine de yapılmış olmasını şaşırtıcı bulursunuz."
"Bay Greg vardı, "Bir kadının varlığının temeli," derdi üzerine basa basa ve şöyle devam ederdi: "Geçimlerinin erkekler tarafından sağlanması ve onların da erkeklere hizmet etmesidir."
"Keats, Flaubert ve diğer dahi adamların katlanmakta çok güçlük çektiği dünyanın umursamazlığı, kadınlar için umursamazlık dahi değil, düşmanlıktı. Dünya onlara söylediği gibi "İsterseniz yazın; benim için hiç fark etmez." demedi kadına. Çirkin kahkahalar atarak "Yazmak mı?" diyordu. "Senin yazman neye yarar?"
"Böylelikle çok acayip ve karmaşık bir varlık çıkıyor ortaya. Hayal edildiğinde son derece önemli; gerçekteyse büsbütün önemsiz. Şiir kitaplarında baştan sona yer alır. Tarih kitaplarındaysa neredeyse hiç bulunmaz. Kurguda kralların ve fatihlerin hayatlarına hükmederken gerçekte ailesinin parmağına zorla bir yüzük geçirdiği herhangi bir delikanlının kölesidir. Edebiyattaki en yaratıcı sözler, en derin fikirler kadınların dudaklarından dökülürken gerçek hayatta güçlükle okur, zar zor heceler ve kocasının malı durumundadır."
"Bir yıl içinde kadınlar hakkında kaç kitap yazıldığına dair bir fikriniz var mı? Bunlardan kaçının erkekler tarafından yazıldığına dair bir fikriniz var mı peki? Muhtemelen evrendeki en çok tartışılan "hayvan" olduğunuzun farkında mısınız?"
""Ah, bayım," diyordu adam, "mesele kötü insan olmak değil, ama ışığı yitiriyor insan." Evet, ışığı, sabahları, kendini bağışlayan kişinin o kutsal masumluğunu yitirdik biz."
"İşte bu yüzden kadın, savaşçının değil, suçlunun ödülüdür. Onun limanıdır o, barınağıdır; erkek genellikle kadının yatağında tutuklanır. Bize yeryüzü cennetinden kalan tek şey değil midir kadın?"
"Bir insanın kaderi, dağdaki patika gibidir: Bazen çıkar, bazen iner, bazen de dibi görünmeyen bir uçurumun başına gelip durur. İnsan tek başına böyle bir yolda ilerleyemez, ama birleşenler, birbirine omuz verenler her engeli aşarlar."