oğuz

oğuz
@bogomil
''Bütün evren semah döner Hü hü
Hacı Bektaş Veli
Hacı Bektaş Veli
dost''
Sophia
Bana sağ elini uzattı, ben de öptüm. Arzu ettiğim suret bana ulaştı: .. Şöyle dedi: Evet, ey garip ve öğrenmek isteyen kişi! Benimle beraber taştan yapılmış Kâbe'ye gir, orası perde ve örtüden münezzeh bir evdir. . Ben de hemen onunla beraber taş eve girdim. Elini göğsüme koydu ve dedi ki: Ben oluşu ve görülür alem ile mekanın varlığının sırlarını kuşatma mertebesinde yedinciyim. Hak, Havva'ya mensup saf bir nur parçası olarak beni yarattı ve beni tümeller için bir karışım yaptı.
Muhyiddin İbn Arabi
Muhyiddin İbn Arabi
Reklam
Ol Tanrı'dan gayriye meyil virmem, zira bu manada dahi Tanrı 'bir' degüldür. Çok Tanrılar vardur. Yine Resulullah Sallallahü Aleyhi vesselem buyurdu ki: 'Külli maksudin mağbudun.' Bir kişinin maksudı ne ise Mabudu dahi oldur dimek olur. Vücudname
Kaygusuz Abdal
Kaygusuz Abdal
.. Bülbül gerek gül dalına konmaya Şah İsmail gibi semah dönmeye Musahibin yok mu derdin yanmaya Niye geldin derler Urum sofusu ..
Pir Sultan Abdal
Pir Sultan Abdal

Reader Follow Recommendations

See All
oğuz
@bogomil·Is currently reading
%72 (207/287)
Ummü'l-Kitab
Ummü'l-Kitabİsmail Kaygusuz
0/10 · 1 reads
Sürekli
emeğinin sonucunda sekizinci küreye ulaşan inisiye, kendisinden önce buradan geçmiş olanların teşekkür şarkıları söyleyen seslerini duyar, bu, şair Rilke'nin "dennoch preisen", yani 'aksine övgü' terimiyle ifade ettiği duygudur. "Orpheus'a Soneler" kitabında, Rilke, mitik Yunan şairden 'övmek, sadece / Övmekti görevi' şeklinde bahseder.
Reklam
304 syf.
10/10 puan verdi
466 syf.
·
Not rated
·
Read in 10 days
İNANMAYI İSTEMEK
Âşık-hikayecilerle onun ortak bir özelliği de, geleneğin hikayecileri gibi anlattığı şeylere ''inanma''sıdır. Azra Erhat'la konuşmasında ünlü Kürt ''dengbej''i Abdalı Zeyneki üzerine bir efsaneyi anlatıyor: Bu iki gözü kör destancı yolda bir yaralı turna bulmuş. Yüce bir dağın başına çıkmış ve günlerce, gecelerce Allaha yalvarmış ''Turnayı sağalt, benim de gözlerimi aç'' diye. Birden bir ışık patlamış. Gözünün önünde ve patlayan ışıkta turnayı görmüş. Turnaya elini uzatmış, turna uçmuş gitmiş... Azra Erhat'ın: ''Abdalı Zeyneki'nin gözü açılmış mı?'' sorusuna, Yaşar Kemal: ''Açılmış tabii, ve gerçekten de açılmış. Altmış yaşından sonra açıldığı söyleniyor ve gören var,'' diyor. Yaşar Kemal bu mucizeye gerçekten inanmış mı? Bu, yersiz bir soru bence. Belki aklı ile inanmıyor, ama hikayeci, destancı olarak inanmak istiyor içinden. Öyle olmasa halk destancılarının anlatmalarındaki tadı ve gücü veremezdi hikayelerine.
Yaşar Kemal'in Yörük Kilimindeki NakışlarKitabı okudu
Aynı koğuşta yaralı Yunan askerleri de yatıyor. Daha başka türlü konuşamayınca, yatak komşularına, çocuk gibi gülümsüyorlar. Arkadaşlarımın kafasından da, belki, aynı düşünce geçiyor: ''Şimdi yan yana yatan bu insanlar, belki birkaç gün önce, birbirlerine öldüresiye kurşun sıkıyorlardı...'' Yine o koğuşlarının duvarlarında kurşun delikleri ve kan lekeleri var. Bir yıl önce, 1920 ilkbaharında, Halifeci kuvvetlerin ilerlemesinden cesaretlenen ''Bolu asileri'' Sultani Mektebi'ndeki Kuvayı Milliye garnizonunu basmışlar, 100 kadar askeri, bu duvarlar arasında öldürmüşler
Kurtuluş Yıllarının Anısı (Bolu, çocukluk)Kitabı okudu
Herhalde Sakarya Savaşı'ndan sonra idi. Bir gün Türk Ocağı'nın açılış töreni yapıldı. Nutuklar söylendi, milli marşlar çağırıldı. Genç öğretmenlerle Sultanî'nin yetişkin öğrencileri coşkun şiirler okudular. Bunlardan bir tanesinin, kıvırcık sarı saçlı mavi gözlü, uzun boylu bir delikanlının okuduğu şiirin adı ''Kırk Haramilerin Esiri'' idi: Haydutların reisi, türlü işkencelerden sonra, esirin bir kolunu kestiriyor. Ama yiğit adam cellatlarına meydan okuyor. O zaman Harami-başı bağırıyor adamlarından birine: ''Öteki kolu da kes. Öteki kolu da kes...'' Bir anda beklenmedik bir şey oluyor: Birden, balta esirin elinde parlıyor. Şimdi iyi hatırlamıyorum, ama sanırsam hikaye de böyle sona eriyordu. Şiir kadar, onu okuyanın okuyuşunda da başka bir güç vardı. Sarışın delikanlı şiiri okumamış, onda dile gelen, ayaklanmış esir Anadolu'nun dramını oynamıştı. Onun kollarının geniş hareketleri, sıçrayışları, dizlerini yere vuruşları hala gözümün önündedir...
Kurtuluş Yıllarının Bir Anısı İçinde Nazım HikmetKitabı okudu
Reklam
Ömer Seyfettin, İstanbullu "Don Kişot"unu Heybeliada sırtlarındaki çatısı kiremitsiz köşkünde, sırtında erguvani salaşpurdan bir tünik, başında sararmış defne yapraklarından bir hotoz, etrafında "havarilerim" dediği on iki çömezi olduğu halde, çıplak bir masanın başında bırakmıştı.
"Efruz Bey" serisiKitabı okudu
132 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.