Ali Gülcü

Ali Gülcü
@boncukali
Sıkı Okur
Öncelikle okurum, deniz tutkunuyum, amatör balıkçıyım.Deneme, öykü ve gündelik yaşam yazıları kaleme alıyorum. Aynı Şarkı,Ilık Havada Hoşça Kal ve Eşiklerde adlı kitapların yazarıyım.
Sorunun kaynağı sensin. Kabullenirsen çözümü aramaya başladın demektir.
Reklam
Öğrenmek Bazen Uzun Sürer
Çınar ağacı, kırmızı yağmurluklu adam ve yanında köpeği. Saatlerce oturdular bankta. Sırtları dünyaya, yüzleri denize dönük. Can sıkıntısından geleni geçeni izliyorum. Fotoğraf çekenler, el ele, kol kola gezenler, farkında olmayanlar, yere bakarak dalgın yürüyenler, düşünceliler, ayaklarını sürüyenler. Onlardan birinin yerine kendimi koyarak
Yazlıktaki Yalnızlık
Daire ikinci katta. İçeriye girebilmek için dışarıdan on yedi basamak tırmanmak gerekiyor. Eski kapı ahşap, nemden şişmiş. Anahtarı çeviriyorum fakat inat ediyor, omuzluyorum, keskin bir gıcırtı ile açılıyor. Evde unutulmuş, bırakılmış ne varsa kokuları birbirine karışmış, korkunç. Eşikte kararsızlıkla duruyorum. Neden bilmem yazlıkların

Reader Follow Recommendations

See All
Beyaz Taş
Biri çıkıp buradan çook uzun yıllardır hiç kimse geçmedi, ulu ağaçların gölgesinde soluklanmadı, nefes bile alan olmadı dese inanacağım. İmrenilecek kadar sessiz, olmadık bir zamanda hatırlanacak kadar sakin. Kurumuş, üst üste düşmüş çam iğnelerinden dokunmuş yumuşak bir halının üzerinde yürüyorum. Güneşli bir gün, top top beyaz bulutlar, mavi
Tuhaf bir hikaye
Ağabey hayatım boyunca şahit olduğum en tuhaf şeyi anlatayım mı sana?” Misafiriyim, ince belli çay bardaklarına birer parmak rakı koymuşuz, toplasan iki etmeyen (daha önce bir hikayede kullanmıştım bu cümleyi) bir artı bir apartman dairesindeyiz. Eski eşiyle ilgili bir anı anlatacak galiba diye geçiriyordum içimden. “Yazabilirsin de
Reklam
Mevsimsiz Bir Öykü
Niyeyse artık, şimdi düşününce kendimi sevdirmek için olabilir. “Yakaladığım tüm balıkları senin kovana atacağım” dediğim Ayhan ağabeyi bir daha göremeyeceğimi hissediyor, azıcık zaman geçince yani o anlatana kadar kanser olduğunu bilmiyordum! “Her yerimi sarmış.” O gün kirli gri bir gömlek, dizleri eprimiş eski kumaş pantolon. Rengini de yazmak
Aramızdaki Kahramanlar
Beyaz bir servis minibüsü yanaşıyor börekçinin önüne. Kadınlar ve erkekler yorgun yüzlerle iniyor, kendi yaşamlarına doğru sürüklenmeye başlıyor. Biraz sonra herkesin kalktığı, kahvaltı masasına oturduğu, işyerine varanların günün ilk çayını yudumladıkları saatlerde gerçekle aralarına çektikleri perdelerin karanlığında uyumaya, dalmaya
Acelem Var
Yarım kalmış, tamamlanmamış öyküler kaldı yaz aylarının sıcak günlerinden geriye. Eylül bitiyor, bir sonbahar yazısı karalamak içimden gelmedi mesela, balık sezonu açıldı, deniz suyu sıcaklıkları düşmeye başladı. Mahallemizde kayıp bir kediyi arıyorlar, bulana ödül var. Kuşlar yine bazı günler ortadan kayboluyor. Balkonu karasinekler basınca
Deniz Kabuğu ile Konuşmalar
Sabahın erken saatleri olmasına rağmen hava çok sıcak. Bahçesinde meyve ağaçları olan denize yakın bir otelde kalıyoruz. Erol ağabeyin söylediğine göre kekik olmazmış adada, kokusu rüzgarla Yunan adalarından gelirmiş, mis gibi kekik kokuyor. Sözde sabah kalkar kalkmaz suya atacaktım kendimi fakat su kırbaç gibi, ayaklarımı sokmamla geri kaçmam bir
Her zaman böyle miydi?
Bazen anılarınızı sakladığınız saçak altında da yağmur yağmaya başlar. İçiniz bulutlanır, sizden başka kimsenin görmediği ve hissetmediği şimşekler çakmaya başlar. Yıldırımlar düşer hatıralarınızın en gizli yerlerine…ve bu durum o kadar sıklaşır ki. Uzaklaşmalar bundandır belki de? Dinlemeye, anlamaya zamanı olmayan insanların söyledikleri gelir
Reklam
Kahramanın Paltosu
Lodos var, aylardan Mayıs olmasına rağmen hava bunaltıcı, yağmur sıcağı… Günün gecesinde gök gürültülü şakır şakır, camları döve döve yağdı da zaten. Balkonda oturuyor İclal Aydın’ın Üç Kız Kardeş adlı kitabını okuyor, ‘Cunda’ya gittiğin zaman Bay Nihat’ın çocuklarına gerçekten Mesut Mutlu diye biri yaşadı mı sor” notunu düşüyordum. Roman
Patika
Uzaktan deniz görünüyor. Hafta içi olması nedeniyle birkaç tur otobüsünün haricinde ortalık tenha. Asfalt yolun bittiği yerde başlayan dar patikalardan birinin ucundan tutarak yürümeye başlıyorum. Gelirken yolda bir tilki çıktı arabanın önüne. Kemikleri sayılıyordu, gözlerini devirdi, kaçacak sandım, yerinden bile kıpırdamadı. Tuhaf bir his.
Adını Bilmediğiniz Yerler.
Sırf can sıkıntısından kalın, mor kadife perdeleri çekiyor, kendimce dış dünya ile bağlarımı koparıyorum. Sözde tee çok uzaklarda adını bilmediğim fakat fotoğrafını görünce işte burası diyebileceğim, düşle gerçek, gökyüzü ile yeryüzü arasına sıkışmış sazdan bir kulübenin sundurmasında oturuyorum. Üstüm, ayaklarım çıplak, hava sıcak, kollarımın
küçük adımlar
Erkan’ı gördüm, kara, kuru bir şeydi daha da zayıflamış. Olmadık bir sürü iş gelmiş başına, uzun süre yokmuş buralarda, çalışmıyormuş da. Eskilerden, aklımızda kalanlardan konuştuk ayaküzeri. Ne zamandır görmediğimiz arkadaşların kulaklarını çınlattık. Kimsesi kalmamış bir evin denize bakan pencerelerini andırıyordu gözleri. Perdeleri çekilmiş,
Para Zaman ve Keyif
Çuvala koymadan önce ıslatmışlar meşe odunlarını, tutuşturana kadar akla karayı seçtim. Öncesinde Tekin ağabeyin bahçe duvarının kenarına istiflediği odunları yakmıştım, haberi de yoktu. “Ağabey bahçe duvarının kenarına dizdiğin odunları yaktım haberin olsun.” “Olsun be kardeşim, sahilden topladım zaten.” Tekin ağabey denize neredeyse sıfır iki
156 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.