Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dinlerdeki çeşitlilik
"Din" hakkındaki genel ifadeler zaten sorunludur çünkü din, tektanrıcılıktan çoktanrıcılığa, katı bir inanç sisteminden spirütelliğe her şeyi kapsar. Mesela Budizm, organizmaların evrim geçirmesi fikrini benimser; bu fikir Budizmin bütün hayatın birbiriyle bağlantılı olduğu ve sürekli bir akış içinde olduğu görüşüyle tam bir uyum içindedir. Ama Hristiyanların ya da İslam gibi dinlerin içinde bile kültürel çeşitlilik o kadar büyüktür ki, bir kesimin nefret ettiği düşünceler ve uygulamalar başka bir kesim tarafından desteklenebilir. Endonezyalı Sünnilerle İranlı Şiiler, birbirlerine İsveçli Luthercilerle Amerika'nın güneyindeki Baptistler kadar benzer ancak.
Yahudi-Hristiyan geleneğinin başka primatlar hususunda çok az ya da sıfır farkındalıkla doğduğunu akılda bulunduralım. Çöl göçebeleri sadece antilop, yılan, deve ve keçi gibi hayvanları tanırlardı. İnsanla hayvan arasında muazzam bir uçurum görmelerine ve ruhu sadece bize tahsis etmelerine şaşırmamak lazım. Onların torunları, 1835'te Londra Hayvanat Bahçesi'nde ilk insansı maymunları canlı gördüklerinde inanç şokuna girmişlerdi. Bu işe çok bozulmuşlar, tiksintilerini saklayamamışlardı. Kraliçe Victoria maymunların "acı verecek ve sinir bozacak ölçüde insan" olduklarını söylemişti. (...) Biyologlar insanlardan hiç söz etmeden evrimi tartışabilseler, kimsenin bu yüzden uykuları kaçmazdı. Klorofilin nasıl çalıştığını ya da ornitorenkin memeli olup olmadığını tartışmak gibi olurdu. Kime ne?
Reklam
İnsanlar sadece inanmak istedikleri için inanırlar. Bu bütün dinler için geçerlidir. İnanç, belli insanlara, hikayelere, ritüellere ve değerlere duyulan bağlılıktan çıkar. Emniyet, otorite ve ait olma arzusu gibi duygusal ihtiyaçları karşılar. İlahiyat ikinci, kanıtsa üçüncü sırada gelir.
Dogmacıların bir üstünlüğü iyi dinleyici olmamalarıdır. (...) Öyle ki insanın hakikati bulmak için değil, tartışmada galip gelmek üzere evrimleştiğini iddia eden "tartışma teorisine" insanın inanacağı gelir.
Ben de.
Dindar olsun olmasın bütün insanlarla ilişkilerimde, neye inandıklarına değil ne kadar dogmatik olduklarına bakarak kesin bir sınır çiziyorum.
Çünkü evrim karşıtlığı tamamen olaya taraflı yaklaşmaktan kaynaklanır
Biyologlar insanlardan hiç söz etmeden evrimi tartışabilseler, kimsenin bu yüzden uykuları kaçmazdı. Klorofilin nasıl çalıştığını ya da ornitorengin memeli olup olmadığını tartışmak gibi olurdu. Kime ne?
Reklam
Eski Justin Bieber fanlarına gösterin bugün de mutsuz olsunlar
Bizim kendi araştırmalarımızda, koloni, ödül almak için basit ama birbirinden farklı iki numara yapan iki maymunu seyrettiğinde, üst mevkideki modeli takip etmeyi tercih ettikleri görüldü. Justin Bieber’in saç modelini taklit eden ergenler gibi onlar da aşağı seviyedekileri değil, kendi topluluklarının önde gelen üyelerini taklit ediyorlardı. Antropologlar buna prestij etkisi der.
Bazı hayvanlar da ölümün farkında
Maymunların ölümü bildiklerini, hayattan farklı ve daimi olduğunu bildiklerini rahatça söyleyebiliriz. Aynı şey filler için de geçerlidir. Ölmüş bir sürü üyesinin kemiklerini ya da dişlerini hortumlarıyla tutup aralarında dolaştırırlar. Bazı kalınderililer yıllar sonra, sırf kalıntılara dokunmak ve incelemek için akrabalarının öldükleri yere geri dönebilirler. Onları özlerler mi? Yaşarken nasıl olduğunu hatırlarlar mı? Bu sorulara cevap vermek imkânsız olsa da ölümden etkilenen ve korkan yegâne canlılar biz değiliz.
Biyoloji için DNA’nın keşfi ne kadar önemliyse, psikoloji için de ayna nöronların keşfi o kadar önemli.
Grup hayvanları olarak evrimleştik, dünya vatandaşları olarak değil. Yine de evrensel insan hakları gibi meseleler üzerinde düşünme konusunda epey yol katettik ve bu kitapta savunulan doğa kaynaklı etiği içinden kaçamayacağımız bir hapishane gibi görmemize sebep yok. Bu kitap bulunduğumuz yere nasıl geldiğimizi açıklamaya çalışıyor ama biz insanlar tarih boyunca eski temeller üzerine yeni binalar inşa etmeyi bilmişizdir.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.