Satırlarında ilk kez dolaştığım bir yazarla, Ayfer Tunç ile geldim bu akşam. Akşam hüznü çöker ya bazen, işte bugün kapağı kapayınca gerçekten çöktü o hüzün üzerime. 12 Eylül öncesinde yeşermiş ama o tarihin gölgesinde kalmış bir aşkın gölgesinde kalan bir kadın ve hayatını arayışla geçiren, hiçliğe uzanan bir adam... Bir gün yolları kesişir ve günlükleriyle bize uzanırlar.
.
Günlükleri okurken önce bi' sendeledim. Sonra ayırdına vardım. Kitap düzeni sol taraf yalnızca E. Bey'e, sağ taraf yalnızca D. Hanım'a ayrılmış. Önce sol sayfaları okuyup bitirdim, sonra aynı tarihleri bir de sağ taraftan okuyup bitirdim. Aynı zaman diliminde yaşayan farklı hayatlar, farklı acılar, farklı kabuller. Ya da kabul gibi görünen kendini kandırmalar. Bilemiyorum artık, siz okuyunca ne derseniz o olsun. Geç tanıştım ama çok sevdim Tunç'u.
.
Hayat ne garip değil mi? Bir sürü kişiyle tanışıyor, görüşüyor, konuşuyoruz ama bazen biz saklıyoruz bir şeyleri bazen de karşımızdakiler. Güvensizlik değilmiş bu her zaman. İsmini koyamadığım bir şeymiş. Önyargılı olmak öyle kolay ki... Halbuki her beden, ardında fazlaca yük taşıyor zaten. Önyargılar sadece diğerinin hatta bizim yükümüzü artırıyor. Kendini bile zor taşıyan insanoğlu, bazen konuşmaya ihtiyaç duyuyor. E. Ve D. Yalnızca bunu isterken rastlıyorlar işte. Umarım benzer his ve düşüncelerle okursunuz... Sevgilerimle
.