Spoi içerebilir romanı okuduktan sonra bakabilirsiniz :)
Saatleri Ayarlama Enstitüsü iki uygarlık arasında bocalayan toplumumuzun yanlış tutumlarını, davranışlarını alaya alan eleştirel bir romandır. Kitap bölümlere ayrılmış bir şekilde karşımıza çıkıyor. I.bölüm Tanzimat öncesi dönemi, II. Bölüm Tanzimat Dönemini, III. ve IV. Bölüm ise Cumhuriyet Dönemi başları ve devamını yansıtıyor. Kitaptaki olaylar
"Atatürk'e göre "Fikirler,anlamsız,mantıksız,boş sözlerle dolu olursa,o fikirler hastalıklıdır.Aynı şekilde sosyal hayat akıl ve antıktan uzak,yarasız,zararlı birtakım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce uğrar."
- Oysa sonra anladık ki, toplumsal yaralardan söz etmek boşuna zaman kaybetmekten başka bir işe yaramıyor, bizi yalnızca bayağılığa ve ukalalığa götürüyor; gördük ki, toplumun önderleri ve suçlayıcılar denilen aklı evvellerimiz bir işe yaramamaktadır ve bizler boş yere çabalayıp duymaktayız, bir çeşit sanattan, bilinçsiz bir yaratıcılıktan, parlamentarizmden, barolardan, bilmem daha nelerden dem vuruyoruz ama karnımızı doyuracak bir lokma ekmek bulamazken ve en kabasından batıl inançlar iflahımız keserken, anonim şirketler sırf dürüst insanımız az olduğu için karınlarını, ceplerini tıka basa doldurmaktadırlar ; devletin yerleştirmeye çalıştığı özgürlükse hiç işimize yaramamaktadır, çünkü köylümüz, sırf meyhanede içebilmek uğruna kendi kendini soymaktan mutludur...
Shanti de ısrarla aynı konunun altını çizmişti: dünyayı ilk defa gören bir çocuk gibi, hayata yepyeni bir gözle bakmak. Korkudan kaynaklanan otomatik inançlara göre davranmak yerine, kalbimizin gerçek arzularına kulak vermek. Jason bunu "refleks inançlar" olarak adlandırıyordu ve bunun karşıtı da açıklanamaz, ancak hayatın her ânında deneyimlenebilecek evrensel ilkelere dayanan "güven hâli" idi.
Örneğin birine bir şey verdiğimizde refleks inancımız bunu olası bir yoksunluğa bağlıyordu, zira başkasına verince bizde kalmıyordu. Bu yüzden elimizden geldiğince paylaşmamaya çalışıyor ve başkaları pekâlâ faydalanabilecekken, gereksiz bir sürü şey biriktiriyorduk. Bu inanç maddi şeyler kadar maddi olmayan şeyler için de geçerliydi: Vaktimizi harcadığımız boş şeyler, zamanımız olmadığı yanılsamasını besliyordu. Oysa sahip olduklarımızı elimizden bırakmayı reddettiğimizde kendimizi elimizdekiyle sınırlıyor ve enerji akımını kesiyorduk.
8'i boş inançlar ile zavallı umutlan incelik, duyarlık yerine koyan; herkesin akıl edip de söylemeye utandığı şeyleri zeka, can sıkıntısını derin duygu, sarhoşluğu çılgınlık sayan; değer biçmeye ve biçtirmeye bir türlü son veremeyen…
Oysa sonra anladık ki, toplumsal yaralardan söz etmek boşuna zaman kaybetmekten başka bir işe yaramıyor, yalnızca bayağılığa ve ukalalığa götürüyor; gördük ki, toplumun önderleri ve suçlayıcılar denilen akla evvellerimiz bir işe yaramamaktadır ve bizler boş yere çabalayıp durmaktayız, bir çeşit sanattan, bilinçsiz yaratıcılıktan, parlamentarizmden, barolardan, bilmem daha nelerden dem vuruyoruz ama karnımızı doyuracak bir lokma ekmek bulamazken ve en kabasından batıl inançlar iflahımızı keserken, anonim şirketler sırf dürüst insanımız az olduğu için karınlarını, ceplerini tıka basa doldurmaktadırlar; devletin yerleştirmeye çalıştığı özgürlükse hiç işimize yaramamaktadır, çünkü köylümüz, sırf meyhanede içebilmek uğruna kendi kendi soymaktan mutludur...
(...)
- Ve ciddi olarak hiçbir girişimde bulunmamaya karar verdik.
Sayfa 65 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu