Acı acı gülmeyi çok seviyorum özellikle de kendime.
Zaman ilerlerken onun peşinden değil de korkularımın peşinden giden halime.
Beni değil de başkalarını dinleyen halime, içine değil de aynaya bakan halime!
Acı acı gülüyorum;
Kendini hiç sevmezken başkalarını sevdiğini sanan halime!
Güne değilde,geçmişe veyahut geleceğe bakan halime!
Sustuklarının daha gerçek olduğunu bildiği halde, bol bol ama boş konuşan halime acı acı gülüyorum...
Allah'ım biraz konuşabilir miyim bağışla
Konuşuyorsun sen, duymuyorum ben ah bağışla
Ben de konuştum çok, çoğu boş, boşlukları doldurdum
Yarım kalmış bir çay gibi soğuttum kendimi,
İçime şeker attın, tatlanmadım yine
Seni anlayamadım, tişört yazıları, sokak isimleri,
Plaka harfleri, medet umdum tümünden, bir tıkız idrakle tıkandım,
Yağmurları
Sanrılar kuyusunda asılı kalmış bir ruhu oynar bedenimin en ince noktası
Mahzun ve sert bakışlarını üstüme dikerken bile gülümser
Başkalaşmayı başkalarından öğrenmiş olsa gerek
Bana bile yabancı bu aralar
Farklı gözlerle bakmayı farklı gözlerden bakmak ile karıştırmış muhtemelen
Yusufu andıran bir yüzü ve gözleri var
Kuyuda kalmanın ne demek
Gece kondu da yaşayan yoksul ailesine iyi bir yaşam sağlamak ve hayalindeki köfteci dükkanına kavuşmak uğruna zengin ama çirkin bir kızla evlenen Mustafa'nın ah felek zalim felek dedirtecek öyküsünü okurken o yılların İstanbul'unda gezdim bende. Eskiden ilişkiler ne güzelmiş. Dostluklar ne değerli, komşuluklar ne güzelmiş.
Mustafa, askerden geldikten sonra iş bulamaz. Üstelik babasının sözleri ciğerine saplanır bir bıçak gibi.
''Sabahları sofraya çökmesini biliyorsun ama.''
Sülo, Avare Mustafa ve Çingene Murat üçlü priz gibidirler.
Birlikte aylak aylak dolaşırken bir gün mahallenin boş arsasına apartman dikmek isteyen Zekeriya Bey çıkagelir. Mahallenin çocukları yıllardır boş duran arsa da bir daha top oynayamayacaklarına üzülürken Mustafa'nın ailesi de apartman da oturma hayali kurmakla meşguldür.
Mustafa komşu kızı Aynur'u sevse de ailesinin baskısı ile Zekeriya Bey'in kaknem kızı Hülya ile evlenir. Çünkü ailesi öyle ister.
Mustafa artık kayınpederinin uşağı olmuştur. Para uğruna kendini satmıştır. Gel zaman git zaman Mustafa bunalmıştır artık. Daha fazla dayanamaz kravatı, ceketi fırlatıp atar. "Ey Allah be!'' diye nara atarak:
''Yakayla kravatını sökercesine boynundan çıkarıp suratına fırlattı,
''Başkaları için yaşamaktan usandım arkadaş. Bundan sonra kendim için yaşamak istiyorum! Al adamlığını! Elbiseyle, kravattan adamlık ancak sizinkiler kadar olur. Adam olmak insanın yüreğindedir!'" der ve evden fırlayıp kaçar.
Devlet KuşuOrhan Kemal · Everest Yayınları · 2020631 okunma
Hepimiz bir gün son buluyoruz. Ama sadece bazılarımız, yaşadıklarının ve ellerinde kalan zamanın farkında olabiliyor. Ya da yeterince zamanımız olduğunu hissedemiyoruz. Farkına varamıyoruz, elimizde olan zaman sermayesinin kıymetini bilmiyoruz..
Yaşıyoruz ama nasıl yaşıyoruz? Gerçekten değerli bir hayat mı yaşıyoruz yoksa boş ve gereksiz bir hayat mı? Bir saat sonra ölme ihtimalimiz varken neden hâlâ yerimizde sayıklıyoruz? Ne zaman ilerlemeye başlayacağız?
Pragmatist olmak zorunda olan canlılarsınız,bu denli değişken,seçenek ve ihtimal dolu bir dünya ve bunun yarattığı rekabet içerisinde de çıkarlarınızı en iyi sağlayan insana doğru istemsiz bir meyil oluşmak zorunda.Şuan basit olarak mentalitesiyle içindeki pragmatist dürtü seni rahatsız ediyor ve bir eş istiyor.
Bunu dışarı yansıtmak istemenin
Toplumumuzun bu tür bir yok etme
için örgütlenmiş olduğuna dikkat etmediniz mi? Brezilya ırmaklarındaki o
küçücük balıklardan söz edildiğini herhalde işitmişsinizdir, hani binlercesi
ihtiyatsız yüzücüye saldıran, birkaç saniyede onu küçük lokmalarla yiyip
bitiriveren ve ortada tertemiz bir iskeletten başka bir şey bırakmayan
balıklardan? İşte böyledir onların örgütlenmesi. “Temiz bir yaşama razı
mısınız? Herkes gibi?” Evet diyorsunuz doğal olarak. Nasıl hayır diyebilir
insan? “Tamam. Sizi temizlerler. Bir iş, bir aile, örgütlenmiş boş zaman işte
budur.” Ve küçük dişler tene saldırır, kemiklere kadar yer. Ama yanlış
söyledim. Onların örgütü dememeli. Bizim örgütümüz bu, eninde
sonunda: Kim kimi temizleyecek!
Dağın Yamacındaki Büyüleyici Manastır: Sümela
Sabahın ilk saatleri, puslu hava eşliğinde servis aracımızla yola çıktık. Sümela Manastırı’nı ilk defa göreceğim için çok heyecanlıydım. Araç yavaş yavaş Trabzon Maçka’ya doğru hareket ederken ben solumdaki camdan Trabzon’u seyrediyordum. Gözlerimin önünden evler, apartmanlar, dükkanlar, okullar,
Gerçekten de yasalann en birincisi, yasalara saygı göstermektir; sert ve acımasız cezalar, birtakım dar kafalılar tarafından, elde edemedikleri bu saygının yerine korkutmayı ikame etmek üzere tasarlanmış boş ve yararsız bir çaredir. Her zaman görülmüştür ki, işkencelerin en korkunç olduğu ülkeler, aynı zamanda işkencenin en sık yapıldığı yerlerdir; öyle ki verilen cezaların acımasızlığı olsa olsa yasa çiğneyenlerin ne kadar çok olduğunu gösterir ve her şeyi aynı sertlikle cezalandırırsanız, suçluları [ufak tefek] kabahatlerinin cezasından kaçmak için cinayet işlemeye sevk etmiş olursunuz.
Bir inceleme yazısı için okumak istemeyeceğiniz kadar uzun arkadaşlar o yüzden hiç başlamamanızı tavsiye ederim.
Yaşadığımız çağda her iki cenahta da gerek sosyal platformlar gerek sözlü müzakereler yoluyla tartışma değerini sürekli koruyan kadının çalışması konusunda müstakil olarak kaleme alınan kitap sayısı yok denecek kadar azdır. (Nefes
Oyun bitti artık; aşk benim için bir hastalık oldu; kendimde bir tutkunluğun başladığını hissettim; sen daha düşünceli, daha ciddi oldun; bütün boş zamanlarını bana verdin; sinirlerin gerginleşti, huzurun kayboldu. Şimdi korkuyorum ve anlıyorum ki bu gidişi durdurmak, kendimizi toparlamak için harekete geçmek benim görevim. Evet, seni sevdiğimi söyledim. Sen de beni sevdiğini söyledin. Ancak aradaki ahenksizliği fark etmedin mi? Etmedin değil mi? O halde sonra edeceksin; ben uçuruma düştüğüm zaman. Bak benim halime, düşün benim kim olduğumu.
Beni sevmen mümkün mü? Beni seviyor musun? Dün ‘Seviyorum, seviyorum, seviyorum’ dedin; ben de kesin olarak söylüyorum: Hayır, hayır, hayır.
Beni sevmiyorsun, ama şunu hemen belirteyim ki yalan da söylemiyorsun.
Beni aldatmıyorsun. Hayır denecek yerde evet diyecek insan değilsin.
Benim sana anlatmak istediğim, duyduğun şeyin gerçek aşk değil, sadece bir aşk umudu olmasıdır.