Şu günlerde içkiye düştüm, ondan mıdır bilmem,
Daha çok seviyorum Cansever'i, Uyar'ı, Can Yücel'i
Bir de Fethi Naci'yi, ve elbet Mustafa Kemal'i.
Ankara Ankara
Bir kent değil burası, bir acenta dizisi,
Bir işhanı, bir umumi mümessillik belki,
Büyük mağazalar, bahçeliğe özenen süpermarketler
Tutulmamak üzere verilmiş bir söz gibi.
Sahi
Kayıp babasıyla doğacak çocuğu arasında kalmış bir kadın… Hayatın anlamını arayan bir insan: Karen Kimya… Kapıları sırlara açılan bir kent… Sırların mucizelere dönüştüğü geceler. Mucizelerin hakikat sayıldığı zamanlar… Yedi yüz yıl öncesinden gelen bir fısıltı… Aşkı sadece aşkla tartanların ıtırlı soluğu… Ölümün yok edemediği bir sevda… Yıllara
“Hilmi Hoca kör oldu, ” dedi geçenlerden biri de.
“Neden?”
“Gözüne tenturut dökmüş…”
Hilmi Hoca’nın evine doğru yürüdük. Köy imamının kardeşi, köyün en akıllısı, lafcısı Hilmi Hoca kör olursa, köy çok şey yitirir.
Ne oldu da böyle ettiniz?” dedik.
“Ellez’in Kemal’de geçen yıldan kalma göz ilacı var dediler de ona gittiydim gözüme döktürmek uçun. O da sağ olsun döküyüm, dedi ve takadan araya araya buldu geldi parmak kadar bir kara şişe. Yattım, çokça döktü. Ondan gerisini bilmiyorum….”
Karısı karışıyor:
“Koşuşup vardık ki ak çökelik gibi ağarmış gözleri. Göz ilacı sanarak nekdep hademesinden aldığı tenturutu gel ha etmiş Ellez’in oğlu…”
“Mukadderat,” diyor Hilmi Hoca. “Olacak işe çare bulunmaz. Şeytan onun elinden tutacak, göz ilacı diye ötekini döktürecek. Allah öyle karar vermiş çünkü. Boşa yorulmayın Allah’ın dediği olur, kaderden öte yol gitmez…”
Vapurdan önce indik birbirimizden, kürekçi
mahlâsıyla geçsem ne çıkar sevda içinde
yüzmediğim denizi? O halat öyle mi
atılır, yürek öyle mi bağlanır bir yüreğe?
Kara sözler karada bırakılır açılırken denize
söz karada hafifse denizde ağır, işte
deniz bile batıyor, sözler karşıya vardı,
ara sıra adalara bak açılırsın diye suya
saldığın anılar bile göğün denizinde battı!
Başkasının denizinde batanlar görünmez
olmayı bilirler, ya ben kimin denizinde…
Üç yanım kara benim bir yanım ıssız
denizsiz, vapursuz, yolcusuz, susuz…
Eski denizleri karaya bağlarla da böyle,
eski seferlerden kılıç artığı birkaç hatıra
bırakırlar yanlarına, küreğe çarptırılmış gibi,
öyle yalnızım karada, ne bir sarhoş gemi,
ne martıların tuhaf sesleri, anlaşılmasın diye
bu yalnızlık seferinin karada geçtiği, denize
sürdüm şiiri, belki kılavuz, belki bir seferî…
Boğulayazdım karanın sözleriyle açıldığım şiirde!
Boşunaymış gibi bunca uzaması saçlarının
Ben böyle canlı saç görmedim ömrümde
Her telinin içinde ayrı bir kalp çarpıyor
Bütün kara parçaları için
Afrika dahil..