Ama Böyle Olmadı
Zırhını çıkarmadan,hiç konuşmadan,hiçbir şey duymadan,kimseye sarılmadan,kimseyi öpmeden... bir çocuğun saçlarını sevemeden,bir gün elleri ceplerinde yürüyemeden sokaklarda,kendini sevme saadetinin kıyısından köşesinden bile geçmeden,bir an hafifleyemeden dikildi kapıda...
“Büyük sevgi” diye yaşanan (daha çok da filmlerde, romanlarda böyle sunulan) yalancı bir sevgi türü de putlaştırıcı sevgi’dir. Kişi kendi güçlerinin yaratıcı bir biçimde dışarı aktarılmasından doğan bir kimlik, bir Benlik duyacak düzeye ulaşamamışsa, sevdiği kimseyi “putlaştırmak” ister. Kendi yaratıcı güçlerinden kopmuştur; bunları sevdiği kimsede bulmak ister; ona tüm sevgilerin, ışığın, mutluluğun kaynağı summun bonum (üstünlük simgesi) olarak tapar. Böylece kendisi tüm güçlülük duygularından yoksun kalır; sevdiğinde kendini bulacağına, onda yitirir kendini. Uzun sürede hiç kimse, kendisine tapan kişiye beklediklerini veremeyeceğine göre, umut kırıklığı kaçınılmaz bir şey olur; bundan kurtulmak için tek çıkar yol yeni bir put aramaya koyulmaktır.
Reklam
Hastalığın aşırı biçiminde anneye bağlılık daha derin, daha akıldışıdır. Bu durumda özlenen şey, simgelerle açıklarsak, annenin koruyucu kollarına ya da besleyici göğüslerine dönmek değil, insanı bütünüyle içine alan —ve bütünüyle yok eden— ana rahmine dönmektir. Akılcılık nasıl ana rahminden kurtulup dünyaya atılmaksa, bu aşırı akıl hastalığının özelliği de rahme doğru çekilme, emilip yeniden onun içine girme isteğidir — bu da insanın yaşamdan geri alınması demektir. Bu tür bağlılığa çocuklarına yutucu, yok edici bir biçimde bağlanan annelerde rastlanır çoğunlukla. Bu anneler bazan sevgi, bazan görev adı altında çocuğu, yeniyetmeyi, büyümüş adamı içlerinde tutmak isterler; ister yeniyetme, ister kocaman adam olsun, çocukları onlarsız nefes almamalıdır;kimseyi sevemelidir; başkalarını ancak yüzeysel olarak, cinsel sevgi düzeyinde —öbür kadınların tümünü aşağılayarak— sevmelerine izin vardır; böyle bir kimse özgür ve bağımsız olamaz; ömrünün sonuna dek sakat ve suçlu olarak kalır.
Sayfa 92
Böyle sevme kimseyi*
Onu o kadar istemiş, o kadar aramış, o kadar beklemişti, onunla o kadar meşgul olmuştu ki, şimdi gelirse mutlu öleceğim diye düşünmüştü.
Sayfa 178Kitabı okudu
‘Otur, dur, kal, diğerleri gibi ol ki işimiz kolay olsun, kendini özel sanma, çıkıntılık etme, icat çıkarma. Nedir yani? Hiç yol alma. Olduğun yerde kal. Bir şeyleri görme. Bir şeyleri merak etme. Hiçbir şeyi başarma. Kendini bilme, bilirsen de sevme. Buna zamanın bile olmasın. Öyle sıkı sıkıya bağlı ol ki sana verilmiş role... Şu yaşa geldiğinde bunu yap, bu yaşta şunu. Ve asla başka şeyler yapıp bizi şaşırtma. Başımıza iş çıkarma. Sonra yaşlan, ya da hastalan. Hikayen bitsin. Öyle sıradan olsun ki kimseyi yormasın. Sus. Küçük harflerle. Sessizce..’ Bu bana çok acımasızca geliyordu. Böyle olmamalıydı. Benim için böyle olmayacaktı.
Kendimize başkalarından görmeyi hayal ettiğimiz sevgiyi göstermek, kendimizi nasıl seveceğimiz konusunda en iyi rehberlerden biridir. Bir dönem kırk yaşını aşmış bedenim hakkında kendimi kötü hissettiğimi hatırlıyorum. Kendimi fazla kilolu, fazla şöyle, fazla böyle buluyordum. Bir yandan da bana beni olduğum gibi sevme hediyesini bahşedecek bir sevgilinin hayalini kuruyordum. Benim kendime vermekten imtina ettiğim kabul ve olumlamayı bana teklif edecek birinin hayalini kurmam ne kadar saçma, değil mi? "Kendini sevmeyi bilmiyorsan hiçbir zaman kimseyi sevemezsin." önermesinin ne anlam ifade ettiğini kavradığım an o an oldu. Ve kendime şunu dedim: "Kendine göstermediğin sevgiyi bir başkasından görmeyi bekleme!"
Sayfa 79
Reklam
49 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.