Sevme becerisi özfarkındalığı gerektirir, çünkü sevmek diğer insanla empati kurabilmek, onu takdir edip potansiyelini olumlamak demektir. Sevgi aynı zamanda özgürlük de gerektirir; sevgi özgürce verilmediğinde gerçek anlamda sevgi değildir. Bir kimseyi, başka birini sevme özgürlüğünüz olmadığı yahut sözkonusu kişiyle doğuştan gelen tesadüfi bir kan bağınız olduğu için sevmek sevgi sayılamaz. Bunun da ötesinde, kişi birini sözkonusu insan olmadan yapamayacağı için "seviyorsa" o sevgi isteyerek verilmiyordur; çünkü kişi böyle bir durumda sevmemeyi seçemez. Bu tür özgür olmayan bir "sevgi"nin ayırıcı özelliği ayrım yapmamasıdır: "sevilen" kişinin özelliklerini yahut varlığını bir başkasınınkinden ayırmaz. Böyle bir ilişkide sizi sevdiğini iddia eden kişi tarafından gerçek anlamda "görülmezsiniz"; hatta başka biri dahi olabilirsiniz. Böyle ilişkilerde ne seven ne de sevilen kişi birey gibi davranır; seven kişi özgür değildir, sevilen kişiyse yalnızca sımsıkı tutunulacak bir nesne olarak önem taşır.
Sayfa 230Kitabı okudu
Güzel saptama
Yabancı, bir kez yakından tanınan biri oldu mu artık arada yıkılacak başka engel kalmaz; böyle bir yakınlaşma daha olamaz ondan sonra. İnsan sevdiği kimseyi de kendisi kadar iyi tanır. Şöyle demek belki de daha doğru olacaktır: Onu kendisi kadar az tanır. Karşıdaki insanın yaşantıları daha zenginse, kişiliği sınırsız görünüyorsa, o insan hiçbir zaman çok iyi tanınmış olmayacaktır. - o zaman engelleri yıkma mucizesi her gün yenilenebilir. Ama insanların çoğu kendi kişilikleri gibi başkalarının kişiliklerini de çabucak tanır, tüketiverirler. Böyle insanlar için yakınlık yalnız cinsel birleşmeyle sağlanabilir. Karşıdaki insanın ayrılığını, yalnız fiziksel bir ayrılık olarak gördüklerinden onlar fiziksel birleşme bu ayrılığın ortadan kaldırılması anlamına gelir.
Reklam
Sevme becerisi öz farkındalığı gerektirir
Sevme becerisi özfarkındalığı gerektirir, çünkü sevmek diğer insanla empati kurabilmek, onu takdir edip potansiyelini olumlamak demektir. Sevgi aynı zamanda özgürlük de gerektirir; sevgi özgürce verilmediğinde gerçek anlamda sevgi değildir. Bir kimseyi, başka birini sevme özgürlüğünüz olmadığı yahut sözkonusu kişiyle doğuştan gelen tesadüfi bir kan bağınız olduğu için sevmek sevgi sayılamaz. Bunun da ötesinde, kişi birini sözkonusu insan olmadan yapamayacağı için "seviyorsa" o sevgi isteyerek verilmiyordur; çünkü kişi böyle bir durumda sevmemeyi seçemez. Bu tür özgür olmayan bir "sevgi"nin ayırıcı özelliği ayrım yapmamasıdır: "sevilen" kişinin özelliklerini yahut varlığını bir başkasınınkinden ayırmaz. Böyle bir ilişkide sizi sevdiğini iddia eden kişi tarafından gerçek anlamda "görülmezsiniz"; hatta başka biri dahi olabilirsiniz. Böyle ilişkilerde ne seven ne de sevilen kişi birey gibi davranır; seven kişi özgür değildir, sevilen kişiyse yalnızca sımsıkı tutunulacak bir nesne olarak önem taşır.
Sayfa 230 - OkuyanusKitabı okudu
‘Otur, dur, kal, diğerleri gibi ol ki işimiz kolay olsun, kendini özel sanma, çıkıntılık etme, icat çıkarma. Nedir yani? Hiç yol alma. Olduğun yerde kal. Bir şeyleri görme. Bir şeyleri merak etme. Hiçbir şeyi başarma. Kendini bilme, bilirsen de sevme. Buna zamanın bile olmasın. Öyle sıkı sıkıya bağlı ol ki sana verilmiş role... Şu yaşa geldiğinde bunu yap, bu yaşta şunu. Ve asla başka şeyler yapıp bizi şaşırtma. Başımıza iş çıkarma. Sonra yaşlan, ya da hastalan. Hikayen bitsin. Öyle sıradan olsun ki kimseyi yormasın. Sus. Küçük harflerle. Sessizce..’ Bu bana çok acımasızca geliyordu. Böyle olmamalıydı. Benim için böyle olmayacaktı.
Bencillik ve kendini sevme
Bencil kişi sadece kendisiyle ilgilidir. Herkesin kendine göre olmasını ister, vermekten hiç tat almaz, almayı sever. Dış dünyaya sadece ondan ne alabileceği noktasından bakar, başkalarının gereksinimlerine karşı ilgisiz, onların onur ve bütünlüklerine karşı saygısızdır. Kendinden başka hiç kimseyi görmez. Her şeyi ve herkesi kendine sağlayacağı yarar açısından yargılar, öz olarak sevebilme yeteneğinden yoksundur. Bu, başkalarına duyulan ilginin, kişinin kendine duyduğu ilginin almaşığı olduğunu kanıtlamaz mı? Eğer bencillikle, kendini sevme aynı olsaydı, bu gerçek olurdu. Ne var ki böylesi bir sanı, tartıştığımız konuyla ilişkin birçok hatalı sonuç çıkmasına yol açacak kadar büyük bir yanlıştır. Bencillik ve kendini sevme, aynı olmak bir yana birbirinin zıddıdırlar. Bencil kişi kendini çok fazla değil, çok az sever, hatta kendinden nefret eder. Üretici olmamasının bir belirtisi olan bu kendinden hoşlanmama ve kendine ilgi göstermeme, onu boş ve huzursuz kılar. Böyle bir kişi mutsuzdur ve kendisine bilinç dışı engeller koyarak, ulaşamadığı doygunlukları öfkeyle yaşamdan kopartıp almaya çabalar. Görünüşte kendisiyle fazla ilgilenmektedir ;aslında bunlar gerçek kimliğine ilgi göstermedeki beceriksizliğinin üstünü örtmek ve gidermek için yapılan başarısız deneylerdir. Freud,bencil kişinin sevgiyi başkalarından alıp kendine yönlendirdiği için narsist olduğunu söylemiştir. Bencil kişilerin başkalarını sevemedikleri bir gerçektir, fakat onlar kendilerini de sevme yetisinden yoksundurlar.
Sayfa 80
Birisini sevmek sevme gücünü kuvveden fiile çıkartıp (ortaya döküp) yoğunlaştırmaktır. Sevginin içerdiği temel onaylama tümüyle insana has niteliklerin sevgiliye yönelmesinden başka bir şey değildir. Bir kişiyi sevmek demek tüm insanları sevmek anlamına gelir böylece. William James’in bir tür «iş bölümü» dediği, kişinin kendi ailesine duyduğu
Sayfa 64 - Say YayınlarıKitabı okudu
Reklam
49 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.