Zararı yok, ey insan soyu, sana yaptığı kötülüklerden nicedir hoşnutum ben; ancak, daha fazla kötülükte bulunsun isterdim.
Yakarmalarına, kendisine günah ödeyici kurban olarak sunduğun cömert sungulara karşı duyarsız davranan Tanrı’nın çürümüş dinine daha ne kadar bağlı kalacaksın? Bak, çiçek çelenkleriyle sofuca bezenmiş sunaklarına döktüğün tas tas kan ve beyinden dolayı minnet bile duymuyor bu korkunç Tanrı. Minnet duymuyor... çünkü dünya kuruldu kurulalı yer sarsıntıları, fırtınalar hâlâ ortalığı kasıp kavurmakta. Ve, bununla birlikte, gözlemeye değer bir gösteri, o kayıtsız kaldıkça sen daha çok hayranlık duyuyorsun ona.
Yaşamdan yorgun düşmüş, kendisine benzemeyen varlıklar arasında yürümekten utanmış, ruhunu bir umutsuzluk sarmış, bir dilenci gibi yapayalnız ilerliyor
Yüreğini ıssız çöle çeviren düşünceleri bırak artık; ateşten daha yakıcıdır onlar. Öylesine hasta ki beynin, anlamıyorsun bunu ve, iblisçe büyüklükleri olsa da, ağzından ne zaman anlamsız sözler çıksa kendini doğal durumda sanıyorsun.
Fırtınalı denizin dalgalarının kucağında ölmek istiyorum ben, ya da dağlarda ayakta... gözlerim yukarıda değil; hayır: Biliyorum, eksiksiz olacak yok oluşum.
Gözlerime sel gibi yaşlar doluyor ve sürdürecek gücüm yok; çünkü, hödük görünüşlü insanların arasına dönme zamanının geldiğini duyumsuyorum; ama... cesaret! Büyük bir çaba gösterelim, ve görev duygusuyla, bu dünyadaki yazgımızı gerçekleştirelim.
Kasırgaların kız kardeşi fırtınalar; güzelliğini kabul etmediğim mavi gökkubbe; yüreğimin imgesi ikiyüzlü deniz; bağrı gizemli dünya; öteki gezegenlerin halkları; bütün evren; onu cömertçe yaratan Tanrı, sana yakarıyorum: İyi bir insan göster bana!..
Onları görünce herkes gibi gülmek istedim ben de; ama böylesine tuhaf bir öykünme olanaksızdı benim için. Keskin ağızlı bir bıçak aldım, dudaklarımın birleştiği yerlerde etimde yaralar açtım. Amacıma ulaştığımı sandım bir an. Kendi elimle yara açtığım bu ağıza baktım aynada! Bir yanılgıydı!
Çocuğum, sen hayattan ve insanlardan çok fazla şey bekliyorsun. Kendi mutluluğunu engelliyorsun ama. Hayatta her şeyin bir bedeli var, en fazla da mutluluğun.
"Gerçekten bize ait olan bir şeyi, hiç kimse elimizden alamaz. Gerçekten bize ait olan, er veya geç bizim olur. Bu yüzden, senindi benimdi cinsinden bütün hasisçe kaygılar değersizdir. Yapmamız gereken tek şey yolumuza devam etmektir; bize ait olan birlikte gelir, bizimle beraber yürümeyeninse," -burada durdu ve derin bir nefes aldı- "bizi durdurmasına izin vermemeliyiz.