-Söyle bana toprak ana, oğlunu bir kerecik, bir anlık görebilmek için böyle tarifsiz acılara gömülen bir ana nerede, ne zaman görülmüştür?
-Ben görmedim, duymadım Tolgonay. Zaten dünya dünya olalı böyle bir savaş da görmedi.
Yere bakınırken, uzun bir sıra yapmış karıncaları gördüm. Buldukları taneleri sapların, çöplerin arasından kaldırıp götürmek için çok zorlanıyor, yine de hiç durmadan çalışıyorlardı. Hemen yanlarında oturan insanın kendilerininkinden daha büyük dertlere gömülmüş olduğunu bilemezlerdi elbet. Bu insan da en az onlar kadar telaşlıydı ve o anda bu küçük işçilere imreniyordu... Telaşlanacak ne vardı bu karıncalar için, rahat rahat çalışsaydılar ya! Ama, savaş olmasaydı ben onlara imrenecek miydim? Böyle düşününce biraz utandım.
-Kara toprak, sevgili toprak ana, hepimizi sinesinde barındıran sensin! Bizlere mutluluk vermeyeceksen neye yarar senin toprak ana oluşun? Dünyaya niçin geliyoruz? Biz senin çocuklarınız, bize mutluluk ver, bizi mutlu kıl toprak ana!
-Suvan, mutlu olacağız değil mi? Cevap verirdi:
-Toprak ve su insanlar arasında eşit olarak paylaştırılınca, kendi tarlamız olunca, kendi tarlamızı sürüp eker, kendi ürünümüzü kaldırınca, biz de mutlu olacağız.