Aldatmacalı, bir o kadar da konforlu bir hayatımız vardı. Kimi kadınlarında istediği şey bu değil miydi? İstediği gibi gidip gelebilecekleri ve aynısını yapan bir kocayla geçirecekleri bağımsız bir hayat. Ama benim beklediğim bu değildi. Ben aşk ve birliktelik için evlenmiştim.
Sayfa 238Kitabı okudu
"Bu bir tür sınav aslında. Birbirimizi ne kadar özlediğimizi görece­ğiz." "Birinin gitmesinin ne demek olduğunu bilirim. Bir hafta ıstırap çekersin, sonra bir hafta üzülürsün, derken unutmaya başlarsın ve sonra, hiç böyle bir şey olmamış gibi, sanki tüm bunlar başka birinin başından geçmiş şeylermiş gibi gelir ve omuz silkmeye başlarsın. Hayat işte, bu işler böyle dersin. Bunun gibi aptalca şeyler işte. Sanki bir şeyleri sahiden sonsuza dek kaybetmemişsin gibi." "Ben unutmayacağım . Asla unutmayacağım." "Unutacaksın. Ben de unutacağım." "Hayatımıza devam etmemiz gerekiyor. Ne kadar üzücü de olsa." Epey sonra şöyle dedi: "Sen üzüntünün ne olduğunu ne bilirsin ki?"
Sayfa 45 - Ayrıntı YayınlarıKitabı yarım bıraktı
Reklam
Bazıları "boşluk" konusunu anlamakta güçlük çekiyor Belki aşağıdaki benzetme yardımcı olabilir. Dudağınızın uçukladığını düşünün. Bende çok etkili bir krem var. Size "bir de bunu dene" diyorum. Siz kremi kullanıyorsunuz ve yara hemen yok oluyor. Bir iki hafta sonra tekrar çıkınca siz "bu kremden başka var mı?" diye
Hep böyle olmaz mı? Erkekleri salonda bırakıp mutfağa gitmez miyiz? Vatanımıza, doğal ortamımıza dönmenin huzuru. Neden bir de mutfakta sorulur hal hatır? ''Nasılsın?'' daha kısık ve doğrudan bir sesle, gerçeği duymak ister gibi, salondaki yalanları değil. Kendi dilimizi konuşmanın sevinci bu. Hiçbir erkek bilemeyecek bunu; yüzümüz gerçek biçimini alır fayansların önünde. Nasılsın Alara? Bir dilimiz var bizim. Birbirimizin cümlelerini destekleyerek sürdürüyoruz konuşmayı. Ne tartışmak, ne dürüstlük... Yorgunuz çünkü.. sen benim sözlerimi alırsın kucağına, ben seninkilere başımı yaslarım. Onların yanına dönmeden önce yaralarımızı Merhemliyoruz aslında, anlasana. Aslında alara, salona dönüp bütün sözcükleri yeni baştan anlatmalıyız onlara, kendi sözcüklerimizin kendi dilini, o sözcüklerle kurduğumuz yarım ve karmaşık cümleleri söylemeliyiz onlara. Ama müthiş bir bitkinlik hep, dehşetli bir iç sıkıntısı... Alara, üzerimizde, onların dillerinde karşılığı olmayan suçlar işleniyor. Tam gerektiği anda dönüp bakmamaları, havluları düzgünce tutmakla anlatmak istediğimizi anlamamalırı gibi. Papatya konusundaki bu inatçılığımızın nedeni ne sence, Alara? Evde olduğumuzdan emin oldukları saatte gelmelerinin de bir anlamı olmalı. Biz yokuz Alara. Seninle ikimiz yani. Ne kadar ''ben'' diye başlasa da cümlelerin, aslında anlatmak istediğin ikimiz oluyor. Çünkü biz, birer serseri ekiz. Bir yapıya eklenerek yok olmaya çalışan ekleriz biz, Alara. Anladın mı, biz yaşamak değil iki kişi ölmek istiyoruz.
" Alara,sen neleri terk ettin annen gibi yenilmemek için? Biz ne zaman annemiz gibi olduk? Aslında babamız olan o adamları nasıl bulduk? Yenildiğimiz bir maçın rövanşı bu, Alara, dikkatli ol. O adamlarda babanı öldürebildin mi? İhtimal, öldüremedin. Yenildin. Öfke, her yenilgiyle içimizde büyüyen cüzzamlı bir çocuk, Alara. Anlamsız ve zamansız ağlamalar. Ve sonra: " Neden oluyor biliyorum. Ara sıra böyle olurum ben. Aslında seni çok seviyorum. Çok seviyorum. Dengesizliklerim için özür dilerim." Aslında ne sevdin ne de öldürebildin onları, Alara. Anlasana, biz yokuz aslında. Yani ellerimiz hiçbir zaman temiz olamadı. Yok yere topuklu ayakkabılar giymeyi öğrendik, kitaplar okuduk ve dolma sarma dersine çalıştık. Psikoloji ve sosyoloji okuduk ve bol bol sustuk. Alara, biz kaçtığımız tuzaklara yakalandık. Bu kadar işte."
HANCI Bilir misin hancı, bu güne kadar Hanından kaç yolcu çıktı bu yola? Sıladan gurbete giden yolcular Kaç damla göz yaşı döktü bu yola? Getirmeden bu yolların sonunu,
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.