Kartallar uçar mı bir harâbeden
Köprülerden benim yârim geçer mi
Sen neden bu kadar güzelsin, bilmem
Taşırsın yeryüzüne ebedî tohumları
Ben ise kuruyacak bir suyun mahkûmuyum
Avuçlayıp öpüyorum kumları
Bir karadelikten bakarken hayat
Meydan okuyanlar kim bu serâba
Söyle bana hindiba
Sen nasıl bu kadar ceylan koşması
Sen nasıl bu kadar yollar aşması
Sen nasıl bu kadar güneşe meftun
Sen nasıl bu kadar sahra çeşmesi
Burada onun karakterine, dünya görüşüne, olaylara
yaklaşımına âşık oldum demek isterdim. Fakat hayır, ben bir yüze âşık oldum.
Durum bu kadar ilkel, bu kadar çocuksu ve bu yüzden de bir o kadar gerçek, bir o
kadar da güzel.
“Ne kimse beni teselli etmeli ne de ben kimseyi... Riyakârlık tesellide son haddini bulur. Bu anda çehrelerin aldığı yalancı üzüntü ifadesi, o biraz yukarı kalkıp birbirine yaklaşan kaşlar, o hafif ve anlayışlı bir tavırla sallanan baş ve o derinden çıkarılmaya çalışılan matemli ses insanı deli eder.”
.. Eskiden olsa o sorardı.
Yorulmuş. 35 yıl işletmiş bakkalı.
"Artık emekli olacağım, sabah erken kalkamıyorum, gece geç saate kadar bakkali açık, tutamıyorrum. Yoruldum, çok yoruldum" dedi.
Kabul et, bensiz yürütemiyorsun. dedim.
Güldü.
"Kabul ediyorum. Gittin, beni yalnız bıraktın bu deli müşterilerle. dedi.
Ben başka bir şehirde yaşıyorum artık . Deftere yazdığım son maddeyi uyguladım. Okudum. Çok çalıştım. Okul birincisi olmadım ama üniversiteye gittim. Yazar oldum. Ağızları açık kaldı.
Bana zamanında "Kime çektin sen?" diyenler şimdi Aayynı ben!" diyorlar
Hi..." diyorum içimden. "Aynı sen!
Olanları unuttum mu sandınız? Unutmam..
Çocuklar asla unutmaz, büyüseler de unutmaz..
Çocuk kalbi affeder ama asla unutmaz!