Bu biraz ağır olmuş sanki...
"Uygarlık, kadını hayranlık veya kullanım objesi yapmış; fakat takdir ve saygıya lâyık tek şey olan şahsiyeti ondan almıştır. Bu du­rumla hergün biraz daha fazla karşılaşıyoruz. Fakat, bilhassa çeşitli “Miss”lerin seçimlerinde ve manken veya fotomodel gibi kadınlara mahsus mesleklerde bu keyfiyet apaçık ortaya çıkıyor. Burada kadın artık insan denilen şahsiyet değildir. Olsa olsa “güzel hayvan’dan bi­raz daha fazladır."
Sayfa 245
Ne zaman paramı havaya atsam yazı düştü
Canımın sıkılmasın ında en büyük nedeni korku. Mesleğimde anti şans denilen unsur çok önemli yer tutar. İnsan ne kadar iyi eğitilmiş olursa olsun, ne kadar dikkatli, serinkanlı olursa olsun, yıllar boyunca tehlike belirtileri birikir ve günün birinde şansınızdan daha ağır basar. Anti şans, daha fazla ağırlık kazanmış olur. Gerçi ben işimde pek şanslı olmuş sayılmam. Şansa hiç güvenmem. Ama kötü şanstan yolumun tıkandığını da pek bilmem. Yani ilerlerde bir yerde, birikmiş bir miktar kötü şans beni bekliyor demektir. Durum bu! Size terbiyesizce davranmış olmamın nedenini anlatmaya çalışıyorum. En büyük neden korku.Biraz da sıkkınlık. Şimdi düşünme fırsatı buldum. Ne yapmam gerektiğini galiba biliyorum. Allahtan yapılması gereken şey aynı zamanda en tehlikesiz şey oluyor.
Reklam
İçinde, hiç uyanmadan kalmış, biraz kurcalanmış, fakat hiçbiri sonuna kadar işlenmemiş birçok yetenek olduğunu acı acı seziyordu. İçi yanarak anlıyordu ki onda gömülü kalmış iyi ve güzel bir şeyler vardı; belki çoktan ölmüş ya da bir dağın derinliklerindeki altın gibi saklı kalmış olan bu hazine çoktan meydana çıkmış olmalıydı. Ama öyle derinlerde kalmış, üzerine öyle pislikler yığılmıştı ki... Sanki dünyanın ve hayatın ona verdiği nimetleri birisi çalmış ve yine kendi ruhunun derinliklerinde bir yere gömüp bırakmıştı. Sanki bir güç onu hayat meydanına atılmaktan, iradesini ve zekâsını alabildiğine açılıp harcanmaktan alıkoyuyordu. Sanki gizli bir düşman daha yola çıkarken onu ağır eliyle yakalamış, insanlığın doğru yolundan uzaklara fırlatmıştı...
Sayfa 115 - Türkiye iş Bankası kültür yayınları
Bir hatıra...
"1928 yılında Kırım'ın Yalıboyu'ndaki güzel Simeiz'de doğdum. Sürgün edildiğimizde 15 yaşındaydım. O günler, birinci gününden son gününe kadar, hep aklımda. Nasıl unutulur ki o günler? İstesem de unutamıyorum. Sürgünden bir gün önce her şey sakindi. Pek çok evde olduğu gibi bizim evde de cepheden gelen Rus askerleri yaşardı. 17
Sayfa 74 - Manas YayıncılıkKitabı okudu
Biraz ağır olmuş bu sözler
Bir erkeğin kalbi fesat, habis bir şeydir. Bir ananın rahmine hiç benzemez. Kanamaz, sana yer açmak için genişlemez.
İçinde, hiç uyanmadan kalmış, biraz kurcalanmış, fakat hiçbiri sonuna kadar işlenmemiş birçok yetenek olduğunu acı acı seziyordu. İçi yanarak anlıyordu ki onda gömülü kalmış iyi ve güzel bir şeyler vardı; belki çoktan ölmüş ya da bir dağın derinliklerindeki altın gibi saklı kalmış olan bu hazine çoktan meydana çıkmış olmalıydı. Ama öyle derinlerde kalmış, üzerine öyle pislikler yığılmıştı ki... Sanki dünyanın ve hayatın ona verdiği nimetleri birisi çalmış ve yine kendi ruhunun derinliklerinde bir yere gömüp bırakmıştı. Sanki bir güç onu hayat meydanına atılmaktan, iradesini ve zekâsını alabildiğine açılıp harcanmaktan alıkoyuyordu. Sanki gizli bir düşman daha yola çıkarken onu ağır eliyle yakalamış, insanlığın doğru yolundan uzaklara fırlatmıştı...
Reklam
462 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.