Kendimi aileme duyduğum özlemden öylesine bunalmış buldum ki kalemim çizmeyi bıraktı, başım öne düştü ve gözlerimden yaşlar dökülmeye başladı. Böyle zamanlarda az da olsa Şigeko kurtarıcım oluyordu. En ufak farkında olmadan bana çoktan “babacığım” demeye başlamıştı. “Babacığım. Dua ettiğinde Tanrı’nın tüm dileklerimizi yerine getirdiği doğru mu?” Eğer doğruysa benim dua etmem gerek, diye düşündüm. Ah, bana sağlam bir irade bahşet. “İnsan’ın doğasını anlamamı sağla. Bir insan, bir insanı ittiğinde günahkâr olmuyor. Bana öfkenin maskesini bahşet.” “Evet, öyle. Şigeko’cuğuma istediğini verir ama bana vereceğinden pek emin değilim.” Ben Tanrı’dan bile korkardım. Tanrı’nın sevgisine değil, gazabına inanırdım, inanç. Bu yalnızca Tanrı’nın kırbacını yemek üzere mahkemeye çıkıyormuşum gibi bir histi. Cehennemin varlığına inansam da cennet benim için yoktu.
Bu Bayadır Benim
Başımda şiddetli bir ağrı var. Belim buz gibi, alnım alev alev yanıyor. Ayağa her kalkışımda ya da öne doğru her eğilişimde adeta içi dalgalanan bir sıvıyla dolu olan beynim kafatasımın çeperlerine çarpıyor. Çırpınırcasına titriyorum ve ara sıra kalemim adeta galvanik bir akımın etkisiyle sarsılan elimden düşüyor. Gözlerim duman içinde kalmışım gibi yanıyor. Dizlerim ağrıyor. İki saat kırk beş dakika sonra iyileşeceğim.
Sayfa 61 - Türkiye İşKitabı okudu
Reklam
Fûzuli kendi dilinden...
Benim ilmi mübahese dilim Arapça idi. Bazen Türk şiiri meydanında at koşturdum ve Türk zariflerine Türkçe şiirin güzellikleri ile zevk verdim. Bu da ben: o kadar uğraştırmıyordu. Çünkü Türkçe şiir benim aslî selikama uygundu. Bazen Fars dili ipine inci dizdim ve o daldan gönül meyvası derdim. Lâkin kolay anlaşılmaz bir üslûba ve mazmun inceliğine karşı yaratılışımda bir sevgi vardır. Bunun için kalemim daima kaside ve muammaya meylediyordu.
Sayfa 4 - Akçağ YayınlarıKitabı okudu
Ölüm Didinmelerin Sükûna inkılâbıdır.
"Sevgili komutanım, Artık hayatı bırakmak, ölüme sığınmak gerekiyor. Bunun nedenlerini, şimdi, şu satırları yazarken tamamıyla açıklaya- bilecek durumda değilim. Kafama üşüşen karanlık düşünce- ler arasında bunaldım. Kurtuluşu ölümde arayacağım. Aşk.... Ölüm... Ve milliyetime dokunan yaralar... Bu akıl almaz ye- nilgi... Bir subay arkadaşla
— ... Bir gün arkadaşımın biri, "Çamaşırcının piçi" dedi. Ben de dövdüm onu. Öğretmen de beni dövdü. Ondan sonra hep çamaşırcının piçi diye çağırdılar. Hiç kimseyi dövmedim. Yaramazlıkmış diye. Birkaç gün sonra yanımdaki arkadaşın iki kalemi vardı. Birini aldım. Hırsızsın sen diye dövdüler. Benim kalemim yoktu aldım. Sonra o da yaramazlıkmış, hem de çok fena bir şeymiş. Bir daha kimsenin kalemini almam dedim. Defterini aldım. Bu sefer hem dövdüler, hem mektepten kovdular.
Bir Kısım Kardeşlerime Hususî Bir Mektuptur (Said Nursi'den)
Ey tembellik damarıyla yazıdan usanan ve ey sofîmeşreb kardeşler! Bu iki hadisin mecmûu gösterir ki, böyle zamanda hakikák-i îmâniyeye ve esrâr-i Şeriat ve Sünnet-i Seniyyeye hizmet eden mübârek, hâlis kalemlerden akan siyah nur veya âb-ı hayat hükmünde olan mürek- keplerin bir dirhemi, şühedânın yüz dirhem kanı hükmünde yevm-i mahşerde size fayda verebilir. Öyle ise, onu kazanmaya çalışınız. Eğer deseniz: Hadiste "âlim" tâbiri var; bir kısmımız yalnız kâtibiz. Elcevap: Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilir. Eğer anlamasa da, madem Risale-i Nur şakirdlerinin bir şahs-ı mânevisi var; şüphesiz o şahs-ı mânevi bu zamanın bir âlimidir. Sizin kalemleriniz ise, o şahs-ı mânevinin parmaklarıdır. Kendi nokta-i nazarımda liyâkatsiz olduğum halde, haydi hüsn-ü zannınıza binâen bu fakire bir üstadlık ve tebaiyet noktasında bir âlim vaziyetini verdiğinizden bağlanmışsınız. Ben ümmi ve kalemsiz olduğum için, sizin kalemleriniz benim kalemim sayılır; hadiste gösterilen ecri alırsınız.
Reklam
124 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.