Kararlı bir saldırı olursa gemiler ele geçirilir; siz bir tanesini alınca kalanlar da düşer. Ondan sonra Omegalıların Dünya'ya dönmesini hiçbir şey durduramaz; üstelik Dünya'da onlarla savaşta kullanılacak hiçbir şey de yok. Fark etmişsinizdir ki Dünya'dan ayrılan mahkûmların hafızalarından arındırılma sebebi de işte bu. Hatırlıyor olsaydılar, Dünya'nın savunmasızlığı acı verici biçimde belli olurdu.
Sayfa 162 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir, Onlar ki, namaz- larında huşü içindedirler. Muminun (1-2) Yine bir başka ayetinde namaz ehlini şöyle anlatmıştır: "Doğrusu bu namaz huşūsu olmayanlara çok zor ve ağır gelmektedir." Bakara (45) İşin doğrusunu söylemek gerekirse namaz kılanların çoğu bu önemli konuda hiçbir çaba sarf etmiyor, gevşeklik gösteriyorlar. Bazılarını namaz kılarken görüyoruz fakat kalbi dünya işlerine dalmış, günlük işlerini hep namazında tefekkür eder. Kalbi dünyanın bir o tarafına bir bu tarafına gider sadece bedeni ve dili ili namaz kılar. Kalbi ve fikri ise Allah'tan gafil bir şekilde hep boş şeylerle uğraşır. Allah Resulünün sırdaşı meşhur sahabe Huzeyfe ümmetin huşü konusundaki zaafiyetini şöyle dile getirmiştir: "Sizin din namına ilk kaybettiğiniz şey huşü olacaktır. Nice namaz kılanlar vardır fakat onda zerre kadar hayır yoktur. Çok kalabalık cemaatler mescitlerde namaz kılacaklar fakat içlerinde tek bir kişiyi bile huşülu göremeyeceksin" Bir kişi namaz kılarken kalbini ve fikrini ne derece namaza ortak yaparsa o derece sevap alır . Bu konuda Ammar b. Yasır Allah Resulünün şöyle dediğini nakletmiştir: "Kişi namaz kılar fakat sağa sola baktığı için (veya kalbi namaz dışında bir şeye takıldığı için) alacağı sevap bazen (alması gereken gerçek sevaba nazaran) onda bir, dokuzda bir, sekizde bir, yedide bir oranında olur. (Allah Resulü, oranları en düşük limite kadar tekrarladı)
Reklam
Savaş sırasında hastanede karşılaştığım başka bir tip, bir onbaşı, bana az buçuk söz etmişti bu duygulardan. O oğlanı bir daha göremedim ne yazık ki! “Dünya çoktan ölmüş!” diye açıklamıştı bana... “Bizler yalnızca onun üzerindeki kurtçuklarız, o boktan koca cesedinin üzerindeki kurtlar, habire onun bağırsaklarını kemirip duruyoruz, hem de yalnızca zehirli yerlerini... Biz bir boka yaramayız. Doğuştan çürümüş biz... İşte o kadar!” Ne var ki bir gece alelacele burçların oraya götürülüverdi bu düşünür, bu da onun en azından hâlâ kurşuna dizilmeye yarayabileceğini kanıtlıyordu. Hatta iki zorba bir olup ancak götürebildiler onu, biri uzun boylu, öteki ufak tefekti. Gayet iyi anımsıyorum. Anarşist diye nitelemişler onu divanıharpte.
Öpmek üzere Albertine'in üzerine eğildim. O sırada karşıma ölüm çıksa, bana önemsiz, daha doğrusu imkansız görünürdü, çünkü hayat benim dışımda değil, içimdeydi; filozofun biri, çok ileride de olsa bir gün ölmek zorunda olduğumu, tabiatın ölümsüz güçlerinin, onun kutsal ayaklarının dibinde benim bir toz zerreciğinden başka bir şey olmadığım tabiatın güçlerinin benden sonra yaşayacağını, benden sonra da bu yuvarlak ve kabarık falezlerin, bu denizin, bu ay ışığının, bu gökyüzünün var olmaya devam edeceğini ileri sürse, acıyarak gülümserdim! Mümkün müydü, dünya nasıl benden daha uzun ömürlü olabilirdi? Ben onun içinde kaybolmuş değildim ki; o benim içimde hapsolmuştu.
Tüm gençlik er geç o anlı şanlı plajda bulur kendini, deniz kenarında, kadınların nihayet özgür oldukları izlenimini veren, düşlerimizin yalanlarına gereksinim duymayacak kadar güzel oldukları yer. Bu durumda, haliyle, kış bastırınca, dönmek, bitti demek, bunu itiraf etmek epey güç oluyor. Elden gelse kalırdı insan, o soğukta, o yaşta, umut tükenmemiştir henüz. Anlaşılır bir şey bu. İğrenç yaratıklarız vesselam. Kimseye gücenmenin âlemi yok. Önce doyum ve mutluluk gelir. Benim de görüşüm bu. Üstelik başkalarından gizlenmeye başladığınızda, bu onlarla birlikte hoşça vakit geçirmekten çekindiğinizin işaretidir. Bu başlı başına bir hastalıktır. Yalnızlıktan bir türlü iyileşmemekte neden öyle inat ettiğimizi bir anlayabilsek. Savaş sırasında hastanede karşılaştığım başka bir tip, bir onbaşı, bana az buçuk söz etmişti bu duygulardan. O oğlanı bir daha göremedim ne yazık ki! “Dünya çoktan ölmüş!” diye açıklamıştı bana... “Bizler yalnızca onun üzerindeki kurtçuklarız, o boktan koca cesedinin üzerindeki kurtlar, habire onun bağırsaklarını kemirip duruyoruz, hem de yalnızca zehirli yerlerini... Biz bir boka yaramayız. Doğuştan çürümüş biz... İşte o kadar!”
Her sabah açtığımızda gözlerimizin ta içine bakan bu dünya için kavgadan kaçarak nasıl yaşanır ki!
Sayfa 110
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.