Biz cenneti de gördük cehennemi de... Daha dün gibi aklımda çocukluğum. Yediğimiz ekmek de içtiğimiz su da tertemizdi. Havada gül kokusu vardı o zamanlar. Ne zaman ki bizi terk etti peygamberleri başka olsa da o güzel insanlar... Ne zaman ki çocuklar süngülendi ve ben kör olası gözlerimle gördüm, Ne zaman ki sürüldük o Diyar-ı Jar ülkesinde dilini bilmediğim bu yaban ellere... İşte o zaman başladı bizim için cehennem. Şimdi bu yanası İstanbul’da beton duvarlar arasında kimse duymaz sesimi. Bazen çıkıyorum şu Kartal’ın tepesine, Ay’la konuşuyorum. Ne yapayım ki? Soruyorum ona: Ey Asme! Nereye gidiyor bu dünya? (1938’de 14 yaşında Dersim’den Elazığ’a bir yatılı okula götürülen, 1997’de hayatını kaybeden Dünya Ana’nın mezar taşındaki sözler.)
27. Bunun üzerine, kavminin önde gelen inkârcıları, halkı sömürerek kurdukları kölelik sisteminin yıkılacağı ve böylece alışageldikleri lüks ve refah dolu yaşantının sona ereceği endişesiyle, “Ey Nûh!” dediler, “Görüyoruz ki, sen de bizim gibi fâni bir insandan başka bir şey değilsin. Allah peygamber göndermek isteseydi, olağanüstü güçlere sahip bir melek gönderemez miydi? Üstelik, bu ülkede ezilen, horlanan dar görüşlü ayak takımından başka hiç kimsenin sana uymadığını görüyoruz. Eğer bu din güzel bir şey olsaydı, herkesten önce bizim gibi akıllı, zengin ve yetenekli insanlar ona inanırdı. Bize göre kişinin doğru yolda olduğunu gösteren tek ölçü, sahip olduğu güç ve zenginliktir. Sizin bize karşı bir meziyetinizi, üstün bir tarafınızı da göremiyoruz ki, onun için isteklerinize boyun eğelim. Tam tersine, bize öyle geliyor ki, sizler bu ülkede iktidarı ele geçirmek amacıyla kutsal din duygularını istismar eden, halkı kandırmak için de bu niyetini gizleyip sürekli iyi görünmeye çalışan birer yalancısınız!”
Reklam
"Merkezimiz olması gerektiği gibi içimizde kalsaydı, biz nereye adım atsak dünyanın merkezi orası olurdu. En güzel parti çağrılmadığımız partiymiş gibi hissetmezdik. Çağrılmadığımız partiye çağrıldığımızda bu sefer o parti değil de çağrılmadığımız bir başka partş daha güzel, daha önemli hale gelmezdi. Karşı Pencere filminde olduğu gibi, karşıdan baktığımız oda daha çekici gelmezdi bize. O odada gerçekten bulunduğumuzda da bu sefer yine karşıda olan öteki odanın yani bir başka odanın daha cazip olmasına şaşırmazdık. Bir yerlerde hayatın merkezi varmış da insanlar orada çok eğleniyorlarmış, çok önemli bir şeyler öğreniyorlarmış ya da yapıyorlarmış da biz o merkezi hep kaçırıyormuşuz gibi hissetmezdik."
Sayfa 109Kitabı okudu
"Hillary L. McBride'ın Anneler, Kızları ve Beden Algısı: Kendimizi Olduğumuz Gibi Sevebilmeyi Öğrenmek isimli güzel kitabında yazdığı gibi, çevremizdeki insanlar utanç gösterdiklerinde, bu bizim de kendimizi görme şeklimizi etkileyebilir. Biz farkında olmadan bile utandığımızı hissettiğimizde, utancımız başkalarının kimliklerine ve duygularına sızabilir."
Sayfa 100Kitabı okudu
Dinler tarihi çalışmalarım bana insanların tinsel hayvanlar olduğunu öğretti. Gerçekten de homo sapiens' in homo religiosus olduğunu ileri sürmenin geçerliliği var. İnsanlar insan olarak tanındıkları andan itibaren tanrılara tapmaya başlıyorlar, sanat eseri yarattıkları anda dinler yaratıyorlar. Bu yalnız korkunç güçleri yatıştırmak isteğinden kaynaklanmıyor, bu ilk inançlar güzel ama aynı zamanda da korkutucu bu dünyadaki insan deneyiminin ayrılmaz bileşeni olan merak ve gizemi ifade ediyorlar. Sanat gibi din de bedenin miras aldığı acıya karşın, yaşamda değer ve anlam bulma çabasının bir sonucu. Öteki bütün insan etkinlikleri gibi din de kötüye kullanılabilir ama daima yaptığımız bir iş gibi görünüyor.
"Gerçek ışık insanın içinden doğan ışıktır. Bedenin gizlerini insanlara bildiren, insanı hayatta mutlu kılan, ruh adıyla adlandırılan ışıktır. Hakikat ise, bir yıldız gibi sadece gece karanlığının ardından ortaya çıkar. Hakikatin güzel etkilerini, bu dünyadaki bütün güzel şeyler gibi, sadece batılın acımasız tesirlerini algılamış kimseler anlayabilir. Hakikat bizlere bu günümüzle sevinmemizi öğreten, aynı sevinci bütün insanlar için de dilememizi sağlayan saklı sezginin ta kendisidir."
Reklam
Anladım şimdi daha iyi anladım dünyanın aslında hiç değişmediğini, nereye gidersek gidelim kendi dağımızla çevrili bir ormanda daha mutlu olabileceğimizi. İşte bu yüzden kime neyi verdiysek bilerek ya da yanlışlıkla geri alabileceğimizi, anladım. Olup biten en güzel şeylerin hatırına, belki korka korka da olsa bir duralım vazgeçmeden önce, vakit var, umut var, sen varsın, ben varım, biz var. Kafamın içinde bir kıyamet gibi büyümekte bu sessizlik, verandasında oturmuş tırnaklarını kesiyor siyah bir kadın, ah en zoru da belki kabul etmek, kendinden vazgeçiyor neslim, kendinin olanı terk etmek için sıraya girmiş çocuklar her zamankinden derin uyuyor. Sen bu çağın insanı, seni seviyorum, sarılıyorum çünkü biz insanlar sarılırız dakikalarca, biz insanlar böyle çıkarız yola.
Sayfa 19
Kitapçıların ve çiçeklerin bazı özellikleri olmalıdır Olric. Gelişi güzel insanlar bu mesleklerin içine girmemeli. Kitaplar ve çiçekler özel bir itina isteyen varlıklardır. Ne yazık, bu meslekler de artık olur olmaz kimselerin elinde, sattıkları ile ilgileri olmayan kişilerin. Durmadan kitaplara ve çiçeklere eziyet ederler, onlara nasıl davranılacağını bilmezler. Bana kalırsa, bir 'kitapları koruma derneği' kurmalı ve kitaplara kötü muamele edilmesini önlemeli.
Sayfa 576 - İletişim yayınlarıKitabı okudu
"Vuralım mı?" dedi Faramir, hemen Frodo'ya dönerek. Frodo bir an için cevap vermedi. Sonra, "Hayır!" dedi. "Hayır! Vurmayın ne olur." Eğer cesaret edebilseydi Sam, "Evet," derdi daha çabuk ve daha yüksek sesle. Göremiyordu ama sözlerinden neye baktıklarım gayet iyi tahmin edebiliyordu. "O halde bu şeyin ne olduğunu biliyorsun, öyle mi?" dedi Faramir. "Haydi, şimdi gördüğüne göre, neden serbest kalması gerektiğini anlat. Birlikte sarf ettiğimiz bütün o sözler arasında bu derbeder yol arkadaşınızdan hiç söz etmedin; ben de bir süre işi oluruna bıraktım. Yakalanıp önüme getirilinceye kadar bekleyebilirdi. En keskin avcılarımı onu arasınlar diye yolladım ama o hepsinden kurtuldu; şu ana kadar, dün akşam onu alacakaranlıkta bir kez gören buradaki Anborn hariç onu gören olmadı. Ama şimdi, tepelerde tavşanları kapana düşürmekten daha büyük bir tecavüzde bulundu: Henneth Annûn'a gelmeye cüret etti, şimdi bunu yaşamıyla ödeyecek. Bu yaratık çok merakımı uyandırdı: Tam bizim penceremizin önündeki havuzda eğlenmeye gelebildiğine göre çok esrarlı, çok kurnaz bir şey. Geceleri insanların nöbetçi bırakmadan uyuduklarını mı zannediyor ne? Neden böyle davranıyor?" "Bunun iki cevabı var sanırım," dedi Frodo. "İlk başta, insanlar hakkında çok az şey biliyor ve kurnaz olsa da sığınağınız o kadar güzel gizlenmiş ki belki de burada insanların gizlendiğini bilmiyordur. Bir de, sanırım onu buraya, kendisine hakim olan bir arzu, temkinden daha güçlü bir arzu cezbetti."
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.