Devlet bir yol, bir "kamu" binası ya da bir baraj, vb. inşa ettiğinde, toprağına el koyduğu insanlara bir tazminat ödüyor. Ama aynı devlet Petrol Ofisi'ni, TÜPRAŞ'ı, PTT'yi, Karabük Demir Çelik İşletmesi'ni, yolları, köprüleri, devlet üretme çiftliklerini, vb. kapitalistlere sattığında (hediye ettiğinde) kimseye bir tazminat ödemiyor! Aslında orada her birimizin, hepimizin payı yok mu? Onların kurulması herkesin katkılarıyla, ödedikleri vergilerle mümkün olmadı mi? Satıştan insanlara bir pay verilmemesi onların hakkını gasp etmek, haksızlık etmek değil midir? Neden bu konuda da bir kanun çıkarılmadı o halde? Devletin ne olduğu, özel mülkiyetin ne olduğu, bu ikisinin neden ve nasıl bir ve aynı şey olduğu bilinirse, durum netleşir... Her geçen gün nerkesin olanın, müştereklerin dev şirketler ve açgözlü yeni yetme kapitalistler tarafından yağmalanması, gasp edilmesi, sorun edilmek bir yana, hâlâ bir başarı öyküsü olarak unulabiliyor. İşte "büyüme" dedikleri böyle bir şey! Tabii başta burjuva iktisatçıları olmak üzere, anlı şanlı akademi üyelerinin, "kanaat önderlerinin", "akil adamların" ve medyanın etkili özendirmesi, desteği ve alkışları arasında... Fikret Başkaya Başka bir uygarlık için manifesto, s.194, yordam kitap
Sayfa 194 - Yordam kitapKitabı okudu
Aidiyet duygularına bağlı bir topluluk inşa etmek isterseniz, ilk yapmanız gereken şey onlara kabul edilebilir, sade ve anlaşılır bir hikâye sunmaktır. Antik Mısır’dan küresel İslâm medeniyetine, Afrika’nın ilkel kabilelerinin yaşam kurallarından Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesine kadar her yerde bu sade hikâyelerin örneklerini
tuti kitap
Reklam
Koridorda görmüşlüğümüz var. Tahta bir ağızlıkla sigara içiyor. Pek kimseyle konuşmuyor. Siyah ya da kahverengi çizgili takım elbise ve yelek giyiyor. Çantasını hiç elinden bırakmıyor. Derken bir gün zart diye giriyor sınıfa, gözünde şişe dibi gözlükler, elinde tahta ağızlığı, dolma parmakları sıkı sıkı tutuyor ağızlığı, ağır ağır yürüyor kürsüye,
Sayfa 42 - Ortaoyuncular Yayınları - 13. BASIM Nisan 2021Kitabı okudu
Bunların arasında gelecekte hepsinden daha önemli olan bir kişi genç bir Gürcü idi: Bir zamanlar ilahiyat fakültesi öğrencisi olan bir kunduracının oğlu Josef Çukaşvili. Asıl adı Josef olan bu genç yeraltı faaliyetlerinde Türkçe'de "baş edilemez" anlamına gelen "Koba" adını kullanırdı. "Koba", hepimizin anımsadığı Joseph Stalin ismini yıllar sonra kullanmaya başladı.
MALAZAN YİTİKLER KİTABI,
“Madem soğudu bu küller, açıyoruz artık eski kitabı Bu yağ lekeli sayfalar anlatır dağılmış bir imparatorluğun, Yitiklerin hikayelerini, sıcaklıktan yoksun kelimelerle. Şömine sönmeye yüz tutmuş, ışığı ve yaşamın kıvılcımları sadece birer anı kapanan gözlere karşı -zihnimi ne alır, düşüncelerim nelerle boyanır Yitikler Kitabı’nı açıp içime çektiğimde tarih kokusunu? Dinleyin öyleyse, o nefesin taşıdığı sözleri. Bu öyküler hepimizin öyküsü, tekrar tekrar anlatılan. Bizler yeniden yaşanan tarihiz ve hepsi bu, sonu olmadan hepsi bu.”
Sayfa 27 - İthakiKitabı okuyor
“Girilir, bağrılır, işte yaşam bu. Bağrılır, çıkılır, işte ölüm de bu.” Buna ne eklenebilirdi? Hepimiz aynı gezegende yaşamaktayız. Bir batından doğuyoruz ve sonunda aynı kurtçukları doyuruyoruz; hepimizin öyküsü aynı.
Sayfa 188 - Alfa YayıneviKitabı okudu
Reklam
49 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.